Sessizleşen bu dünya, her geçen gün biraz daha kirleniyor. Çamurlaşan kalplerin gölgesinde, insanlık unufak oluyor, değerler kayboluyor. Bir yanda savaşın, yıkımın ortasında kalan çocuklar, kadınlar ve babalar; bir yanda dini uğruna varoluş mücadelesi veren gençler… Yıkılan evlerin altında ezilen umutlar, viran olmuş şehirlerde sönen hayatlar… Ateşin ortasında kalan masum yürekler, dünyanın bir köşesinde unutulup gidiyor. İnsanlık onları duymuyor, görmüyor. Onlar, sadece haberlerde rastlanıp geçilen birer görüntüden ibaret kalıyor. Oysa her biri, kendi dünyasında kaybolan birer hayat, birer hikâye.
Kendi ülkemize döndüğümüzde ise, maalesef, durum pek farklı değil. Polislerimize yapılan saldırılar, çalışan emekçilerin maruz kaldığı haksızlıklar, küçük çocukların hayalleriyle oynayanlar… Her biri toplumu içten içe kemiren birer yara. İnsanlar birbirine karşı hoşgörüsüzleşiyor, vicdanlar körelmeye yüz tutuyor. Artık insanlara değil, çıkarlarımıza hizmet eder hale geliyoruz. Birbirimizin acılarına karşı duyarsızlaşmış bir toplum olduk; acılar paylaşılarak azalacağı yerde, birer seyirlik haline geldi.
Bu acımasız düzende, insanların içindeki merhamet ve vicdan gittikçe köreliyor. Kuraklaşan kalplerle birlikte, dünyamız da bir o kadar çorak hale geliyor. Para, hırs, güç ve bencillik her yeri esir almış durumda. Avrupa özentisiyle büyüyen nesiller, manevi değerlerden uzaklaşıyor. Örtüğümüz başörtüsü bile bir saldırı objesi haline gelirken, dine olan saygı ve hoşgörü kayboluyor. Dini, kişisel bir inanç değil; bir çatışma, bir hakaret aracı olarak görüyoruz. Din üzerinden insanlar birbirine saldırıyor, saygının yerini nefrete bıraktığı bu çağda, değerlerimizi bir bir kaybediyoruz.
Hakaretler, aşağılamalar, ötekileştirmeler giderek artıyor. Her geçen gün daha fazla insan insanlığından uzaklaşıyor. Kalpler taşlaşıyor, vicdanlar susturuluyor. Bir zamanlar değer verdiğimiz merhamet, paylaşma ve adalet duyguları yerini hırsa, bencilliğe ve yozlaşmaya bırakıyor. Ne zaman bu hale geldik, bilmiyoruz. Ne oldu da insanlığa dair en önemli değerlerimizi kaybettik, farkında değiliz.
Ama hâlâ bir umut var. Merhamet, vicdan ve adalet kaybolmadan, içimizdeki insana tekrar ulaşmanın zamanı geldi. Hepimiz, bir kez daha birbirimize dönmeli, birbirimizi dinlemeli, anlamalıyız. İnsanlığımızı, değerlerimizi yeniden hatırlamalıyız. Paranın, hırsın ve bencilliğin boyadığı bu dünyada kaybolmamalıyız. Yoksa çok geç olacak.
Bu dünya hepimize ait; dini, dili, ırkı ne olursa olsun, hepimiz biriz. Hepimizin merhamete, sevgiye ve adalete ihtiyacı var. Bu değerler yok olduğunda, geriye sadece karanlık kalacak. O yüzden daha fazla gecikmeden, çirkinleşmeden, insanlığımızı kaybetmeden önce uyanmalıyız. Daha fazla birbirimize zarar vermeden, daha fazla kalplerimizi karartmadan önce… Uyanma vakti geldi.
Hatice Y.