Başbakan Ahmet Davutoğlu, çözüm süreci konusunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile aralarında görüş farkı olduğu şeklinde bir algı oluşturulmaya çalışıldığını belirtti.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, çözüm süreci konusunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile aralarında görüş farkı olduğu şeklinde bir algı oluşturulmaya çalışıldığını belirterek, “Terörle mücadele konusunda benim ifade ettiklerimle sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiklerini yan yana koyarsanız kararlılık bağlamında herhangi bir küçük nüans dahi göremezsiniz. Cumhurbaşkanımızla aramızda kararlılık konusunda milim fark yok. Her şey istişare edilerek birlikte yürütülüyor” dedi.
SİLAHLAR MAĞMAYA KADAR GÖMÜLMELİ
Başbakan Davutoğlu, Finlandiya dönüşünde aralarında İHA-TGRT Haber TV Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar’ın da bulunduğu gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevaplandırdı.
Başbakan Davutoğlu, “Kamuoyunda, terörle mücadele devam ederken çözüm süreciyle ilgili Cumhurbaşkanı ile sizin açıklamalarınızın birbiriyle çelişkili olduğu yönünde bir algı, hava var. Bu konuya açıklık getirir misiniz?” sorusuna, Birileri böyle bir algı oluşturulmasını özellikle istemiş ve göstermeye çalışmış olabilir. Ben bu algının doğru olduğu kanaatinde değilim. Terörle mücadele konusunda benim ifade ettiklerimle sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiklerini yan yana koyarsanız kararlılık bağlamında herhangi bir küçük nüans dahi göremezsiniz. Cumhurbaşkanımızla aramızda kararlılık konusunda milim fark yok. Her şey istişare edilerek birlikte yürütülüyor. Sayın Cumhurbaşkanımız da ben de defalarca söyledik. Eğer silahlar terk edilir, tamamıyla silahlı bir mücadele anlayışı terk edilirse, siyasi alanda Türkiye’de her şey konuşulabilir. İlkesel olarak aynı şeyi söylüyorum, Türkiye demokratik hukuk devletidir. Herkes her şeyi konuşabilir. Ama silahların mutlak anlamda bırakılması lazım. Cumhurbaşkanımız ‘gömülmeli’ diyor ben ‘mağmaya kadar gömülmeli’ diyorum. Sözlerimi sanki bir görüş ayrılığı varmış gibi yansıtmaya kalkanlar oldu. Bu konularda tutumumuzu herkes bilir. Ayrıca bu meselelerin konuşulmasından kimsenin rahatsız olmaması lazım. Tabii ki ülke sorunları üzerinde herkes açık yüreklilikle konuşur. Yeter ki şiddet olmasın, terör olmasın” diye cevap verdi.
İLKESEL OLARAK TUTUKSUZ YARGILAMADAN YANAYIM
“Akademisyenlerin tutuklanması meselesinde de farklı düşündüğünüz konusunda bir algı mı oluşturulmak isteniyor?” şeklindeki soru üzerine ise Davutoğlu’nun cevabı şöyle oldu:
“Son 50 yılın Cumhurbaşkanı-Başbakan ilişkilerine bakın bir de bizim ilişkimize. Bütün o geçmiş ilişkileri kastederek söylüyorum. Yetki-sorumluluk dağılımı çarpık bir sisteme dayandığı için Cumhurbaşkanı-Başbakan ilişkilerinde sıkıntılı şeyler yaşanmış. Ama benimle Cumhurbaşkanımız arasında devlet işleyişi bakımından herhangi bir aksama gördünüz mü? Olabilir, usül farkı, bazen farklı kanaatler hepimiz için geçerlidir. Ama biz iki şeyi esas alırız. Benim açımdan da, Cumhurbaşkanımız açısından da böyle olduğuna eminim. Birincisi ‘devlet ahlakımız’. Devlet işleyişi neyi gerektiriyorsa onu yaparız. İkincisi ‘şahsi ahlakımız’, karşılıklı olarak birbirimize duyduğumuz güven, itimat ve bağlılık. Bunların hiçbir şekilde sarsılmasına izin vermeyiz. Ama farklı kanaatler olabilir. Tutuklanma meselesini de ifade edeyim. Burada benim kast ettiğim tutuklu yargılama konusudur. Ben akademisyenlere özel bir uygulama yapılsın da demedim. İlkesel olarak insanların suçu sabit olana kadar, eğer delil karatma, kaçma gibi bir gerekçe yoksa tutuksuz yargılanmanın doğru olduğu kanaatindeyim. Çünkü sonunda beraat edebilir o insan. Sonunda beraat edecekse kul hakkı dediğimiz hak kaybını nitekim Ergenekon’da, Balyoz’da yaşadık. Telafisi mümkün olmayabiliyor. Burada da Cumhurbaşkanı ile temelde bir ayrım olduğu kanaatinde değilim.”
VATANDAŞLIK KONUSU ÜZERİNE ÇALIŞILABİLİR
Davutoğlu, “Sayın Cumhurbaşkanının vatandaşlıktan çıkarma açıklaması sonrasında hükümet bu konuda bir çalışma yapmaya başladı mı? Bu konuda bir talimatınız oldu mu?” sorusuna şöyle cevap verdi:
“Var olan mevzuatta kimlerin vatandaşlıktan çıkarılacağı belli. Devlet aleyhine casusluk yapmak, başka bir ülkede izinsiz şekilde askerlik yapmak vesaire. Şu anki mevzuatımızda terörle ilişkisi dolayısıyla birisinin vatandaşlıktan çıkması mümkün değil. Geçen gün de söylediğim gibi, zaten bir ülkede eğer birisi eşit durumdaki vatandaşının hayatını hiçe sayan intihar eylemi yapıyorsa bu ülkeyle manevi bağı kopmuş demektir. Şu anki mevzuatta durum bu iken terörle mücadele bağlamında bir adım atılması gerekiyorsa, bunun terörle mücadeleye bir faydası olacaksa bunu tartışırız. Ama şu ana kadar böyle bir konu gündemimize gelmedi. Bu meseleyi daha önce konuşmadık, tartışmadık. Sayın Cumhurbaşkanımız, buna ihtiyaç olduğu kanaatindeyse, terörle mücadelede bir fayda getirecekse, bunun hukuki veçheleri incelenir, diğer hususlara bakılır çalışma yapılır, ama var olan mevzuatta bunun re’sen yapılması, şu anki mevzuat gereği böyle bir durum yok. Üzerinde çalışılması gereken bir konu.”
“HAKARET BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ OLAMAZ”
“Sayın Cumhurbaşkanı ABD ziyaretinde başta Obama olmak üzere muhataplarına Türkiye’de basının, akademisyenlerin batıya göre daha özgür olduğunu anlattı. Batıda insanlar sosyal medyada ya da başka mecralarda saldırıları nedeniyle 4 yıl hapse mahkum olabiliyor. Dolayısıyla biz batıya tepkimizi yeterince dile getirebiliyor muyuz?” şeklindeki soruya Davutoğlu, “Son dönemde özellikle uluslararası medyada Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı o kadar ağır hakaretler oldu ki bunun basın özgürlüğü ile alakası yok. Nitekim Almanya’da bir televizyon programında Cumhurbaşkanımıza hakaret edildi. Burada batı ve biz diye bir ayrım yapmaksızın ortak ölçüleri kullanmamız lazım. Eğer hakaretse batılısına da hakaret, doğulusuna da hakaret. Ben nasıl batılı Cumhurbaşkanı hakkında konuşurken dikkat ediyorsam, sizler basın mensupları olarak dikkat ediyorsanız onlar da bizim için dikkat edecek. Evrensel basın ilkeleri var evrensel ahlak var kurallar var. Bunları her yerde gündeme getireceğiz ve Cumhurbaşkanımıza ve Türkiye’de değer verdiğimiz sembollere dönük her türlü hakaret, saldırı karşısında tavrımızı açık net ortaya koyacağız. Doğrudur burada bir çifte standart var. Bunu muhataplarımıza en doğru şekilde anlatmamız ve üzerine gitmemiz lazım” karşılığını verdi.
SURİYE’DEKİ YAPININ TÜRKİYE İÇİN TEHDİT OLMAKTAN ÇIKMASI LAZIM
“Eğer çözüm süreci yeniden gündeme gelecek olursa bunun ön şartı ‘şiddetin durması, kanın son bulması’ dışında sizin için nedir?” şeklinde sorusuna Başbakan Davutoğlu’nun cevabı şöyle oldu:
“Mutlak bir silahsızlanma gerçekleşmeden bir gelişme olması mümkün değil. Bu bir ön şarttır. Bununla birlikte Irak’taki Suriye’deki varlıklarının da Türkiye’ye dönük tehdit olma niteliğinin kalkması lazım. Artık bir daha biz oralarda Türkiye’yi her an tehdit potansiyeline sahip bir şeyi doğru görmeyiz. Zaten PYD’ye bu anlamda gerekenler 2013’de söylenmişti. Bundan sonra nasıl bir tavır alacaklarını görmeden şu andan bir şey söylemek istemiyorum. ‘Şu olursa böyle olur, bu olursa şöyle olur’ değil, önce Türkiye içinde mutlak anlamda silahsızlanma, Türkiye’nin, Kuzey Irak bölgesel Kürt yönetiminin güvenliğini, sınırları tehdit etmeyen bir çizgi… Bunu bir görmemiz lazım. Bu ikinci bir ön şart olarak sayılabilir mi?Tabii… PKK Erbil’deki yönetimi tehdit ederse bu tehdidi bize yapılmış bir tehdit olarak kabul ederiz. PYD Suriye’deki Özgür Suriye Ordu’su ve oradaki Türkiye’ye müzahir gruplara tehdit oluşturursa bize tehdit oluşturmuş demektir. Onlara da müsamaha göstermeyiz. Lazkiye’den Süleymaniye’ye kadar giden kuşakta artık her şey Türkiye’nin ulusal güvenliğini ilgilendiriyor.”
HDP VE CHP ARASINDA HİÇ FARK YOK
“HDP 3 – 4 defa CHP’ye AK partiye karşı cephe oluşturma çağrısında bulundu. CHP’nin, kendi tabanlarının da anlam veremediği bir sessizliği var. CHP niye sessiz?” sorusu üzerine ise Başbakan Davutoğlu şöyle cevap verdi:
“CHP tek parti döneminde nasıl bir Türkiye arzuluyor idiyse, HDP de şu anda Doğu ve Güneydoğu’da aynı şeyi arzuluyor. Yani hiçbir özgürlüğün olmadığı, rekabetin olmadığı, totaliter bir yapı arzu ediyor. PKK da HDP de tek tip bir Kürt tasavvur ediyor. Onlardan farklı olan bir Kürt ‘yaşamasa daha iyi olan’ bir Kürt’tür. Yani yaşaması caiz olmayan bir Kürt’tür. Bölgedeki AK Partililere saldırıyorlar. İlçe başkanımızı kaçırıyorlar. Dışarıdan gelen bir AK Partiliye aynı muameleyi yapmıyorlarmış. Neden? Çünkü Kürt bir AK partiliyi ihanet etmiş görüyorlar. Çünkü hepsi tornadan çıkacak. Bu Stalinist HDP ile tek partici CHP arasında hiç fark yok. Demirtaş’ın Kılıçdaroğlu’na yaptığı çağrıyı hiç yadırgamadım. Yakışır yani.
CHP VE HDP’NİN ARKASINDAKİ ORKESTRA ŞEFİ PARALEL YAPI
Zaten 7 Haziran’dan önce (Demirtaş) ‘Seni başkan yaptırmayacağım’ diye bir konuşma yaptı. O işaret fişeğiydi. 7 Haziran’a da bununla gidildi. 1 Kasım’a giderken bu koalisyonun doğurduğu zaaflar ortaya çıkınca CHP biraz mesafe koydu. Şimdi tekrar birileri onlara bir araya gelin, diyor. Bunların arkasındaki orkestra şefi Paralel Yapıdır. CHP’ye de aynı telkini yapıyor. PKK ile de irtibatları var. Onun arkasındakini de artık siz tahmin edersiniz.”
PARALELİN SIZMA KABİLİYETİ
“Paralel yapı hala bu kadar güçlü mü?” şeklindeki bir başka soruya Başbakan Davutoğlu, “Paralel yapının en önemli hususiyeti sızabilme kabiliyetidir. Devlete sızma konusunda ne kadar başarılıysa örgüte veya CHP’ye, diğer siyasi partilere de aynı ölçüde etkide bulunabilme kabiliyetleri var. Değişik yöntemlerle” diye cevap verdi.
CHP SİYASİ ÖZNE DEĞİL, HAMLELERİ BİZE AYARLI
Davutoğlu, “Başkanlık ve Yeni Anayasa konusunda AK Partinin temel dinamikleri belirgin hale gelmeye başladı mı? Niçin CHP 12 Eylül anayasasının değiştirilmesine bu kadar karşı çıkıyor. Burada bir anormalite yok mu? Bu bir vesayet arayışı mı?” şeklindeki soru üzerine ise şu cevabı verdi:
“Geçen hafta Cumartesi günü geniş katılımlı bir siyasi istişare yaptık. Özellikle temel haklar ve başlangıç maddeleri hakkında. Önümüzdeki günlerde bu istişareleri artıracağız. İnşallah bir iki ay içerisinde toparlayacağız. Hedefimiz dönem bitmeden bunu Meclis’e sunabilmek… CHP’nin siyasi kadrolarının ciddi bir kafa karışıklığı içinde olduğu kanaatindeyim. Net bir vizyonları yok kafalarında. Aslında siyasi özne olmadıklarını gösteriyorlar. Tüm hamleleri AK Parti’ye ayarlı. Biz bir konuyu gündeme getiriyorsak onlar da gündeme getiriyor. Gündemden çeksek gündemlerinden çıkıyor. Kendi başlarına bir gündemleri yok. Hiçbir zaman kendi başına iktidara gelmeyeceklerini düşündükleri için başkanlık sistemine veya değişikliğe karşı çıkıyorlar. Milletin kendisine oy vereceğine inanmadıkları için her türlü değişimden rahatsızlar.”
MİNSK GRUBU’NDA TÜM ÜLKELER DEVREYE GİRMELİ
“Ermenistan-Azerbaycan konusunda Türkiye’nin atacağı adım var mı? Minsk Grubu’nun yapısının değişmesi gerektiğini düşünüyor musunuz?” yönündeki bir başka soru üzerine Davutoğlu, “Biz Minsk Grubu’na üyeyiz biliyorsunuz. Ama üç eş başkan fiilen işleri götürdüğü için diğer grup üyeleri devre dışı. Halbuki baktığınız zaman bu üç ülke de çok ciddi Ermeni lobisinin olduğu ülkeler. Dolayısıyla burada dengeli bir durum söz konusu değil. Tabii Türkiye’nin devreye girmesinin veya diğer ülkelerin girmesini de Ermenistan ve Rusya istemiyor. Bu anlamda Viyana’da AGİT’in devreye girmesi için Almanya ile girişimde bulunduk. Almanya da dönem Başkan’ı biliyorsunuz AGİT’te. Dolayısıyla Minsk Grubu’nun değişmesi konusundaki kanaatimiz berrak. Yani Minsk’e üye tüm ülkelerin devreye girmesi lazım. Son çatışmalara gelince. Biz böyle bir gerilimde Azerbaycan’ın haklı davasının yanındayız. Azerbaycan’a yönelmiş her tehdit Türkiye’ye yönelmiştir. Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü ve kaderi bizim kaderimizdir” karşılığını verdi.
İSRAİL’LE MÜZAKERE
Davutoğlu bir gazetecinin, “İsrail ile yakın zamanda bir görüşme yapılacağı söyleniyordu. Normalleşme sürecinde nasıl bir takvim öngörüyorsunuz?” sorusuna ise “Bugünlerde bir görüşme daha gerçekleşecek. Bugün, yarın. Biliyorsunuz tazminat ve Gazze’ye ambargoların kaldırılması konusunda epey mesafe alındı. Üçüncü bir şartımız daha vardı. Bu üç şart gerçekleştiği an normalleşme süreci başlayabilir. Belli bir zemini var. Bu zemin üzerinde nihai noktaya gelinmeye çalışılıyor” cevabını verdi.