Cumhurbaşkanlığı Külliyesi Sergi Salonu’nda yapılan 49. Muhtarlar toplantısına Aksaray, Ankara, Antalya, Artvin, Batman, Burdur, Çorum, Diyarbakır, Erzincan, Erzurum, Gaziantep, Gümüşhane, Hatay, Kahramanmaraş, Kastamonu, Kırşehir, Kocaeli, Malatya, Mardin, Muğla, Osmaniye, Samsun ve Uşak’tan gelen mahalle ve köy muhtarları katıldı. Konuşmasında bugüne kadar muhtarlar toplantısına katılan muhtarların sayısının 32 bini aştığını, seçimden önce muhtarların tamamına ulaşma hedefine bir adım daha yaklaştıklarını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Muhtarlarımızı üzen beni de üzer, muhtarlarımızı memnun eden beni de memnun eder” diye konuştu.
“Bu salondaki manzara Türkiye’deki demokrasinin tavanından tabanına ne güzel işlediğinin en bariz örneğidir” diyen Erdoğan, demokrasiyi herkesin böyle anlamadığını belirterek, “Mesela ana muhalefetin başındaki zat önceki gün çıkmış şahsımı bu göreve meşru bir şekilde gelmemekle itham ediyor ve ‘Benim cumhurbaşkanım değilsin’ diyor. Bay Kemal, ben senin cumhurbaşkanın olmaya meraklı değilim, ben milletimin cumhurbaşkanı olarak seçildim. Yüzde 52,6 oy, kim verdi bunu? Benim milletim verdi. Sen yüzde 52,6’nın içinde olmayabilirsin, o benim için önemli değil ama sen yüzde 52,6’ya ihanet edemezsin. Bugüne kadar ettiğin için de bir yaraya merhem olmadın. 31 Mart’ta da olamayacaksın, teröristlerle el ele kol kola gezene benim milletim ‘yürü’ demez. Bize milletimizin cumhurbaşkanı olmak, muhtarlarımızın cumhurbaşkanı olmak yeter. Aslında bu zat ağzından çıkan sözün ne anlama geldiği bilse, bunu söyleme yerine kendini o kürsüden ayağı atar ama ağız işte, torba değil ki büzesin” şeklinde konuştu.
“Bay Kemal niye sen cumhurbaşkanı adayı olmadın? Aday olsaydın, bizim karşımıza çıksaydın”
Meşruiyet meselesini açıklığa kavuşturmakta fayda gördüğünü belirten Erdoğan konuşmasına şöyle devam etti:
“Meşruiyet kavramı siyaset ve yönetim biliminin temelini oluşturur. Konu meşruiyetten açılınca ister istemez iktidar kavramını da onunla birlikte düşünmek gerekir. İktidar dediğimiz hadise, belirli görüşlere ve programlara sahip kadroların ülkelerini, toplumlarını, sorumlu oldukları alanı yönetme kabiliyetidir. Güç kullanma ayrıcalığına sahip tek kurum olan devleti yönetme görevi de toplumlar tarafından siyasi iktidara verilir. Siyasi iktidarın gücünün asıl sınırlarını kendisine devleti yönetme devrini veren halka karşı duyduğu sorumluluk belirler. Anayasa, yasa ve diğer mevzuat ile toplumun inanç, ahlak, örf anlayışı ise bu sınırların görünen ve görünmeyen yönlerini somutlaştırır, uygulanabilir hale getirir. Meşruiyetle ilgili pek çok teori, pek çok görüş, pek çok yorum vardır. En basit şekilde bunu anlatacak olursak, siyasi iktidarın meşruiyeti yönettiği veya yönetmeye talip olduğu toplumdan aldığı desteği ifade eder. Demokrasilerde bu desteğin ölçüm ve uygulama yolu serbest seçimlerdir. Yani bir siyasi parti seçimlerde toplumun desteğini almışsa meşru bir iktidar olarak anayasa ve yasalar çerçevesinde ülkeyi yönetme hakkına sahiptir demektir. Geçmişte siyasi partiler çok düşük toplum desteği ile ülkemizi yönetmeye kalktıkları için sürekli krizlere, kaoslara, istikrarsızlıklara maruz kalıyorduk. Koalisyon hükümetleri ile bu ülke yönetilmeye çalışıldı. Başarılı olmadı. Biz şu 16 yılda hamdolsun halkımızın büyük bir teveccühü ile iktidar olduk, ülkemizi 3-4’e katladık. Yüzde 19 ile, yüzde 22 ile, yüzde 27 ile hükümet kuran başbakanlar ister istemez siyasi iktidarlarını gerçek anlamda tesis etmekte ve kullanmak zorlanıyorlardı. Biz AK Parti iktidarları döneminde tesis ettiğimiz istikrar ve güven ortamının ülkemize faydalarını da görerek yeni yönetim sistemimizi yüzde 50 artı 1 destek üzerine kurduk. Böylece ülkemizin demokrasi eşiğini de yükselttik. Yeni yönetim sistemimizde seçimi kazanan cumhurbaşkanının meşruiyeti ile ilgili en küçük bir tartışma, tereddüt, şüphe olması mümkün değildir. Bay Kemal niye sen cumhurbaşkanı adayı olmadın? Parti genel başkanıydın, sen cumhurbaşkanı adayı olsaydın, sen bizim karşımıza çıksaydın. Ondan sonra meşruiyet çok daha güzel olarak ortaya gelirdi. Sen çıkmadın, genel başkan olduğun halde çıkmadın. Bu mesele siyaseti anlama meselesidir. Halkı ile diyalog kurma meselesidir. Halkının gönlüne girme meselesidir. Halkının gönlüne giremeyen, huzuruna da çıkamaz. Bütün bunları neden anlatıyorum biliyor musunuz? CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun demokrasi anlayışlarının ne kadar sığı, içi boş, ne kadar aldatmacadan ibaret olduğunu göstermek için anlatıyorum. Bizim gözümüzde bu zat her ne kadar bir kaset kumpası ile önü açılmış olsa da CHP kurultayında seçilip geldiği için meşru bir siyasetçidir kendisine göre. Çünkü bizim CHP seçmeninin de, CHP delegelerinin de iradesine saygımız vardır. Yaptıkları yanlışları onlara hatırlatma hakkımızı hep baki tutuyoruz, ama tercihlerine saygı duyuyoruz. Son seçimlerde 26 milyon 330 bin vatandaşımızın ortaya koyduğu iradeyi, yüzde 52,6’lık bir desteği meşru görmediğine göre demek ki bu zatın kafasında başka bir demokrasi tarifi bulunuyor. Onun için adamları ‘dökülün sokaklara’ diyor. 15 Temmuz gecesinde de tankların arasından geçip Bakırköy belediyesine sığınıyor ve o darbe girişimini tüm gece Bakırköy Belediyesinde kahvesini yudumlayarak geçiriyor. Biz darbelere karşı milletimizle beraber tankların önünde durup uçakların karşısında dururuz, bu darbeyi 16 saatte bitiririz. Bunların geçmişine bir baktığımızda da o demokrasi tarifinin ipuçlarını görebiliyoruz. Hadi tek parti dönemini bir kenara bırakıyorum, bu dönemin hesabı ayrı sorulmayı, sorgulamayı gerektiriyor. İşe çok partili hayattan başlayalım, mesela 1946 seçimlerindeki açık oy gizli tasnif, bu kime ait, CHP’ye ait. Bu yöntem bunların kafasındaki demokrasinin tarifidir. Oyu açıktan kullanacaksın, kime verdiklerini görecekler, sayıma gelince gizli yapacaklar. Bu kimin yaptığı uygulamaydı, CHP’nin. Bu ülke bunları gördü. Aynı şekilde 1960 darbesine destek verip seçilmiş başbakanı darağacına gönderip sallandırmak ta bunların demokrasi anlayışının tezahürüdür. Teröristlere ‘arkadaşlar’ demek, terör örgütüne destek vermek, FETÖ gibi ihanet çetesinin taşeronluğuna soyunmak ta bunların demokrasi anlayışının işaretidir. Hepsine de hararetle destek verdikleri 28 Şubat’tan 27 Nisan bildirisine kadar bunların demokrasi anlayışlarının daha pek çok örneğini görebiliriz. Bunlara göre CHP’ye hizmet eden demokrasi meşrudur, CHP’nin işine gelmeyen demokrasi ise behemehâl defedilmesi gereken bir yüktür. Seçilmiş cumhurbaşkanını meşru görmeyen kafa sanıyor musunuz ki siz muhtarları meşru sayar. Bunlar muhtarlarımıza da saldırdı. Kılıçdaroğlu kafasına göre hiçbiriniz meşru değilsiniz, muhtarlık koltuğunda oturmaya layık değilsiniz. Aynı mantıkla gittiğimizde kendisinin de içinde yer aldığı milletvekilleri, belediye başkanları, belediye ve il genel meclis üyeleri için de aynı şeyleri söylemek mümkün. Maalesef ülkemizde böyle çarpık bir zihniyet ana muhalefeti temsil ediyor. Halbuki biz cumhurbaşkanı ile muhtarların buradaki görüntüsünü ülkemizde milli iradenin gücünün sembolü olarak değerlendiriyoruz” dedi.
“İstiklal Marşımızı bile bu CHP değiştirme yoluna gitmiştir”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında Milli Şair Mehmet Akif Ersoy’u da rahmetle andı. Erdoğan, “CHP zihniyeti her iyi şeyde olduğu gibi Akif’in İstiklal Marşı konusunda da boş durmamıştır. En son 1937’de İstiklal Marşı’nın değiştirilmesi için Ulus Gazetesi başyazarı Falih Rıfkı Atay’ın başını çektiği, İnönü’nün de desteklediği bir kampanya başlatılmıştı. Bunun için bir de yarışma açılmıştı. Yarışmaya katılan eserlerin hiçbirisi bu milletin istiklalini anlatacak değerde olmadığı için CHP’nin bu projesi de akim kalmıştır. Düşünebiliyor musunuz, bu güzel İstiklal Marşımızı bile bu CHP değiştirme yoluna gitmiştir. Biz ise Akif merhum gibi ‘Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın’ diyoruz” ifadelerini kullandı.
1939 Erzincan büyük depreminin yıl dönümü olduğunu hatırlatan Erdoğan, “79 yıl önce yaşanan bu felakette 33 bine yakın vatandaşımız hayatını kaybetti, 100 binden fazla vatandaşımız yaralandı. İşte bugünlerde CHP ne yapıyor biliyor musunuz? Ancak 4 gün sonra, o da Milli Şef’in meşhur beyaz treni ile Erzincan’a ulaşıyorlar ama tenezzül edip tren garından ayrılmıyorlar bile, oradan geri dönüyorlar. Erzincan’a yine milletimiz sahip çıkıyor. Şimdi fikir özgürlüğü havarisi kesilmeye kalkıyorlar ya, bunların muhalif hiçbir fikre de, siyasete de tahammülleri olmadığını milletimiz çok iyi biliyor. Van depreminde 24 saatte tüm ekibimle beraber ben Van’a ulaştım. Bütün gece bütün çevre illerden iş makinelerini oraya getirtmek suretiyle enkaz çalışması başlattık ve vatandaşlarımızı kurtarma çalışması başlattık. Öyle bir çalışma ki, o günden bugüne 20 katrilyona varan harcamayı Van’da yaptık” açıklamasında bulundu.
Erzincan depremi ile ilgili ağıt yazan merhum Osman Yüksel Serdengeçti’nin fikirlerinden dolayı defalarca hapse atıldığını belirten Erdoğan, “Hani bunlar özgürlük savaşçısıydı. Niye mi böyle yapıyorlar? ‘Allah’ dediği için, ‘vatan’ dediği için, ‘millet’ dediği için, ‘Akif’in davası hak davadır’ dediği için, ‘bu milleti ağlatmayın’ dediği için kendisine bu eziyeti yaptılar“ diyerek Serdengeçti’nin yazdığı ağıdı okudu.
“Eğitime ayırdığımız kaynak eski rakamla 161 katrilyon”
Yeni yönetim sisteminin ilk bütçesinin TBMM’de kabul edildiğini söyleyen Erdoğan, “Biz hükümete geldiğimizde toplanan her 100 liranın 86 lirası faiz ödemelerine gidiyordu. Uğraştık, didindik, çalıştık, bu oranı yüzde 10’lara kadar düşürdük. Buradan ettiğimiz tasarrufla da milletimize eğitimden sağlığa, güvenlikten ulaştırmaya kadar her alanda cumhuriyet tarihinde yapılanların 3-5-10 katı büyük hizmetler götürdük. Sadece 2019 bütçesine baktığımızda dahi hizmet odaklı bütçe anlayışımızın tezahürlerini görmek mümkündür. Mesela eğitime ayırdığımız kaynak eski rakamla 161 katrilyon. Sağlığa ayırdığımız 157 katrilyon. Altyapı yatırımlarına 65 katrilyon, reel sektör desteklemeleri için 33 katrilyon lira tahsis ettik. Belediyelerimize ve il özel idarelerimize 94 katrilyon lira veriyoruz. Tarım sektörü için 26,5 katrilyon lira kaynak aktarıyoruz, sosyal yardım projelerimiz için 62 katrilyon lira harcayacağız” dedi.
“Belediye başkanları, kaymakamlar, valiler emrinizde”
Belediye başkanları, kaymakamlar ve valilerin muhtarların emrinde olduğunun altı çizen Erdoğan, “Muhtar kardeşlerim, özellikle AK Partili belediye başkanları sizin emrinizdedir, bunu yapmıyorlarsa. Bu toplantı var ya, buradaki sizlere dağıtılan formlara şikayetlerinizi yazmalısınız. Kaymakamlar sizin emrinizdedir. Ben bunu belediye başkanlarımıza bu talimatı verdiğim gibi kaymakamlarımıza da bu talimatı verdim, veriyorum. Valiler de buna dahil. Çünkü biz bu milletin efendisi değiliz, bu milletin hizmetkarıyız, bizim farkımız bu” diye konuştu.