Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda bakanlığının 2021 yılı bütçesinin sunumunu gerçekleştirdi. Irak’ın kuzeyinde PKK’ya karşı mücadelenin Hakurk ve Haftanin bölgelerinde Pençe harekatlarıyla başarıyla devam etmekte olduğunu belirten Bakan Akar, “Önce Pençe-Kartal, ardından Pençe-Kaplan Harekatı’yla bölgede yıllardır teröristler tarafından kullanılan geniş bir alanda kontrol sağlanmış ve terör örgütüne büyük bir darbe indirilmiştir” dedi.
Suriye’nin kuzeyinde yuvalanan PKK, YPG/PYD ve DEAŞ’ın varlığını sonlandırmak, oluşturulmak istenen terör koridorunu engellemek ve böylelikle hudutların, halkın güvenliğini sağlamak için Suriye’nin kuzeyinde 2016 yılında Fırat Kalkanı Harekatı, 2018 yılında Zeytin Dalı Harekatı, 2019 yılında Barış Pınarı Harekatı ve 2020 yılında Bahar Kalkanı Harekatı’nın başarıyla icra edildiğini ve edilmekte olduğunu aktaran Bakan Akar, “Eğer Suriye’de terör örgütleri tarafından oluşturulmaya çalışılan terör koridoru icra ettiğimiz başarılı operasyonlarla yok edilmeseydi, engellenmeseydi; bugün çok farklı ama çok farklı tehdit ve tehlikelerle karşı karşıya olmamız kaçınılmazdı. Bu operasyonların sonucunda yaklaşık 450 bini İdlib’de olmak üzere 1 milyondan fazla Suriyeli kardeşimiz evlerine ve topraklarına gönüllü ve güvenli dönebilmişlerdir. Yapılan mutabakatlar doğrultusunda bölgede kalıcı barışın sağlanması için Rusya ve Amerika ile iş birliği ve koordinasyon faaliyetlerimiz sürdürülmektedir” şeklinde konuştu.
Hudutlardaki mayınların temizlenmesine devam edildiğini bildiren Bakan Akar, Türkiye’de çoğunluğu doğu ve güney sınırlarında bulunan 22.9 kilometrekarelik alanın temizlendiğini, 81 bin 812 mayının imha edildiğini söyledi.
Kıbrıs, Ege ve Akdeniz
Kıbrıs, Ege ve Akdeniz’deki sorunların özünü teşkil eden iki temel sorun olduğunu anlatan Bakan Akar, “Birincisi deniz yetki alanlarının belirlenmesi, ikincisi ise Kıbrıs’taki Türk halkının varlığının ve haklarının kabul edilmesidir. Bu sorunların uluslararası hukuka uygun ve iyi komşuluk ilişkileri çerçevesinde siyasi çözüme kavuşturulmasını istiyoruz. Bunun için büyük gayret sarf ediyoruz. Tüm olumlu, yapıcı yaklaşımlarımıza rağmen, uluslararası hukuktan doğan haklarımızın kısıtlanmasına yönelik provokatif girişimler, uygulamalar, yapılan sorumsuz açıklamalar gerginliği tırmandırmaktadır. Bu kapsamda, Yunanistan ve Mısır’ı Doğu Akdeniz’e yönelik ilişkiye girmelerine bigane kalamazdık, biz de ülkemizin hak, alaka ve menfaatlerini koruyacak şekilde gerekli tedbirleri aldık” diye konuştu.
Yunanistan’ın Akdeniz’e bin 870 kilometre kıyısı olan Türkiye’yi kendi kıyılarına hapsetmeyi hedefleyen deniz yetki alanlarına ilişkin iddialarını sürdürdüğünü dile getiren Bakan Akar, “Türk kıyılarına bin 950 metre mesafede, Yunan ana karasına uzaklığı ise 580 kilometre mesafede olan 10 kilometrekarelik Meis adası nedeniyle 40 bin kilometrekarelik deniz yetki alanı talep etmektedirler.
Ayrıca bu süreçte Fransa da binlerce kilometreden gelerek provokatif, gerilimi tırmandıran, Doğu Akdeniz’i istikrarsızlık ve çatışma alanına dönüştürmeye yönelik, BM ve NATO üyeliği ile AB değerleriyle bağdaşmayan art niyetli bir strateji izlemektedir. Kısacası Fransa, gücünü ve boyunu aşan roller peşinde koşmaktadır. Sorunların çözülmesinde üçüncü taraflardan beklentimiz; tarafsız, objektif, makul, mantıklı ve uluslararası hukuka uygun davranmalarıdır” ifadelerini kullandı.
Tırmandırılan gerilime karşın Türkiye’nin haklı davasında kararlı duruşu ve göstermiş olduğu askeri gücü neticesinde sorunun diplomatik yollardan çözümü için NATO nezdinde heyetler arasında görüşmelere başlandığını anımsatan Bakan Akar, “Ön koşulsuz her türlü görüşmeye hazırız. Güçlüyüz, çünkü haklıyız. Türkiye’nin yapıcı tavrının bir göstergesi olarak Türkiye’nin 28 Ekim, Yunanistan’ın 29 Ekim’i kapsayacak şekilde ilan ettikleri NAVTEX’leri iptal etmesi tarafımızdan teklif edilmiş ve görüşmeler neticesinde iki ülkenin milli bayramlarını kapsayan NAVTEX’ler karşılıklı iptal edilmiştir” diye konuştu.
Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları çerçevesinde Türkiye’yi Ege Denizi’nde karasularına ve Doğu Akdeniz’de Antalya körfezine hapsetme çabalarına karşı durmaya kararlılıkla devam edeceklerini söyleyen Bakan Akar, “Dolayısıyla deniz yetki alanlarının belirlenmesi bölgedeki sorunların özünü teşkil eden birinci sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kapsamda sondaj ve sismik araştırma gemilerimize, Deniz ve Hava Kuvvetleri unsurlarımız refakat ve koruma sağlamaktadır.
Doğu Akdeniz’deki araştırma ve sondaj faaliyetlerine devam etmekteyiz. Kimsenin hakkında gözümüz olmadığı gibi, kimseye de hakkımızı çiğnetmeyiz. Şehit oluruz, gazi oluruz ancak hiçbir oldubittiye de izin vermeyiz. Biz nasıl kimsenin toprağına, egemenliğine, çıkarına göz dikmiyorsak, kendimize ait olanlardan da asla taviz vermeyeceğiz. Kıbrıs dahil bölgedeki hak, alaka ve menfaatlerimizi korumakta azimli, kararlı ve muktediriz” dedi.
Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sine denk gelen Dağlık Karabağ ve 7 rayonu yaklaşık 30 yıldır haksız ve hukuksuz şekilde işgal ettiğini anımsatan Bakan Akar, “İşgalle birlikte 1 milyondan fazla Azerbaycanlı Türk yerlerinden edilmiş, 20 binden fazla şehit verilmiştir. Başta Hocalı olmak üzere yapılan katliamlar ve Ermenistan’ın yaptığı vahşet hala hafızalardadır.
Birleşmiş Milletler ve AGİT’in açık kararlarına ve çağrılarına rağmen Ermenistan bu topraklardan çekilmemiştir. Minsk Grubu Eş Başkanları da (Amerika, Rusya, Fransa) sorunu çözme konusunda şimdiye kadar hiçbir somut adım atmamışlardır” ifadelerini kaydetti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ateşkesin şartları ve kalıcı olması konusunda görüşmeler gerçekleştirdiğini vurgulayan Bakan Akar, “Bu çerçevede 11 Kasım’da bölgedeki ateşkesin kontrolü ve denetimi için oluşturulacak Türk-Rus Ortak Gözetleme Merkezi’ne ilişkin mutabakat zaptı imzalanmıştır. Böylece Türkiye, anlaşmanın uygulanmasını gözetmek ve denetlemek üzere ortak barış gücünde yer alacaktır” dedi.
Bakan Akar, adalet ve hakkaniyeti savunan tüm ülkeleri de bu süreçte Azerbaycan’a destek olmaya davet ettiklerini bildirdi. NATO’nun 68 yıllık bir üyesi ve ikinci büyük ordusu olarak Türkiye’nin NATO’nun güvenliğinin merkezinde yer almakta olduğunu söyleyen Bakan Akar, şunları aktardı:
“Türkiye, NATO misyon, operasyon ve karargahlarına yaklaşık 3 bin personel ile iştirak etmekte olup sıralamada ilk beş ülke arasındadır. Külfet paylaşımı bakımından da Gayri Safi Milli Hasıla’nın yaklaşık yüzde 2’lik oranı ile ilk 8 ülke arasında yer almaktadır. Tatbikatlara, kuvvet yapısı ve kadrolarına katkımız salgına ve bölgemizdeki tehdit ve riskler ile meşguliyetimize rağmen kesintisiz bir şekilde sürmektedir. Son zamanlarda bazı NATO üyeleri tarafından, münferiden, ülkemize karşı müttefiklik ruhuyla bağdaşmayan tutum ve davranışlar sergilenmiş olsa da NATO makamları ile uyumlu ve ahenkli bir şekilde çalışmaya devam ediyoruz. NATO müttefikliğine önem veriyor ve eğitim, tatbikat, harekat ve terörle mücadelede sorumluluklarımızı layıkıyla yerine getiriyoruz.”
FETÖ ile mücadele
FETÖ ile mücadeleye kararlılıkla devam edildiğini belirten Bakan Akar, “15 Temmuz 2016 tarihinden itibaren FETÖ/PDY bağlantısı nedeniyle TSK’dan toplam 20 bin 571 personel ihraç edilmiştir. Kahraman ordumuzun, bu hain örgütten temizlendikçe güçlendiğinin en açık göstergesi, hain darbe girişiminden çok kısa bir süre sonra başarıyla icra edilen operasyonlar ve sayısı giderek artan büyük çaplı başarılı tatbikatlardır” şeklinde konuştu.
15 Temmuz 2016 tarihinden sonra personel destekleme oranlarında meydana gelen azalma nedeniyle süratle personel temin faaliyetlerine başlandığını dile getiren Bakan Akar, 23 Ekim 2020 tarihi itibarıyla toplam 95 bin 911 personel temin edildiğini aktardı. Akar, bugün itibarıyla Milli Savunma Bakanlığında yükümlü personel dahil 448 bin 901’i askeri personel, 38 bin 467’si sivil personel olmak üzere toplam 487 bin 368 personelin görev yaptığını kaydetti.
Gelinen noktada savaş gemisi tasarım ve üretimi dahil bir zamanlar yurt dışından tedarik edilemeyen İHA, SİHA, ATAK helikopter, Fırtına obüs gibi sistemlerin üretiminde artık dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olduklarını, kendi ihtiyaçlarını karşılamanın ötesinde bu sistemleri artık ihraç etmekte olduklarını anlatan Bakan Akar, “Ayrıca kara, deniz ve hava ateş destek vasıtaları, silah sistemleri, radarlar, akıllı hava mühimmatı gibi sistemleri artık yerli ve milli imkânlarla üretmenin gururunu yaşıyoruz. İlaveten yeni nesil savaş uçağı, amfibi hücum bot ve gemisi projeleri üzerinde de çalışmalarımız sürüyor. Lazer güdüm kiti, çevre gözetleme radarı, mekanik mayın temizleme teçhizatı, hava savunma erken ikaz radarı, Atmaca silah sistemi, elektrikli zırhlı muharebe aracı gibi örnekleri sayabiliriz” ifadelerini kullandı.
S-400 konusu
Türkiye’nin uzun menzilli bölge hava ve füze savunma sistemine olan ihtiyacının 780 bin metrekarelik vatanın, Türkiye semalarının egemenliği, bağımsızlığı ve güvenliği için bir tercih değil zorunluluk haline geldiğini belirten Bakan Akar, “Bu amaçla 1990’lı yılların başından itibaren hava ve füze savunma sistemi tedarik çalışmalarımız devam etmiş; tedarik prensiplerimize cevap veren S-400 sisteminin tedarik sözleşmesi 11 Nisan 2017 tarihinde imzalanmıştır. S-300 sistemi NATO ittifakı içinde nasıl kullanılıyorsa, S-400 sistemi de bizde aynı şekilde kullanılacaktır. Her savunma tedarik programı çerçevesinde deneme ve sistem kontrolleri yer almaktadır. Bu usuller tedarik programının bir parçasıdır ve tamamıyla teknik bir faaliyettir. Bu kapsamda tedarik ettiğimiz sistemin kontrol ve hazırlıklarına planlandığı şekilde devam ediyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
F-35 konusu
Türkiye’nin F-35 programının sadece bir müşterisi değil, aynı zamanda ortağı olduğunu vurgulayan Bakan Akar, “F-35 teknolojisinin güvenliği, ABD için olduğu kadar Türkiye için de önemlidir. ABD hükümetinin F-35 programına ilişkin raporu gösterdi ki, Türkiye’nin programdan uzaklaştırılması, F-35 uçağının kritik parçaları ki bunlar toplam bin kalem civarında üretim takvimi ve maliyetin düşürülmesine ilişkin riskler doğurdu. ABD’nin teknik anlamda S-400 ve F-35’lerin uyumluluğu konusundaki herhangi bir kaygısını ele almaya hazırız. Bu kapsamda ortak çalışma grubu teklifimiz halen masadadır” dedi.
Bakan Akar, Yeni Askerlik Kanunu ile ilk kez ihdas edilen ve halk tarafından büyük bir teveccüh ile karşılanan yedek astsubaylık statüsünde bugüne kadar 29 bin 176 vatandaşın silahaltına alındığını dile getirdi. Bakanlık olarak salgınla mücadeleye çeşitli sağlık malzemelerinin üretilmesi yönünde katkı sağladıklarını da belirten Bakan Akar, “Bu kapsamda askeri fabrikalarda, maske, tulum ve dezenfektan, ilaç fabrikasında ilaç üretimi (dezenfektan, koruyucu ilaç), MKEK’de ise; maske, koruyucu ekipman, solunum cihazı, termal kamera ve maske üretim tezgahı üretimleri ile salgınla mücadeleye büyük destek verilmiştir. MKEK ve Dikimevlerinde yaklaşık 133 milyon maske üretilmiştir ve üretim devam etmektedir. Yurt dışında 152 dost ve müttefik ülkeye maske, teçhizat ve malzeme desteği yapılmıştır. 25 ülkeye yapılan yardımlar askeri uçaklarla taşınmıştır” dedi.
Bakan Akar, Milli Savunma Bakanlığı 2021 yılı bütçe teklifinin 61 milyar 484 milyon 939 bin lira olarak Meclise sunulduğunu belirterek, “Görüldüğü üzere artan faaliyetlerimiz kapsamında bütçede yüzde 14’lük artış sağlanmaktadır. Müteşekkiriz. Millî Savunma Bakanlığının 2019 yılı kanunlaşan başlangıç bütçesi ile mevzuat çerçevesinde eklenen tutarları da içeren 2019 yılı Kesin Hesap Teklifi, Komisyon’un takdirine sunulmuştur” dedi.