Emrin nerede ve kim tarafından verildiğini Bizantolog Prof. Dr. Semavi Eyice, “Atatürk, sofrada yanındakilere Ayasofya’yı müzeleştirsek ne dersiniz? diye sordu. Malum zevat, şak şak alkış, oldu da bitti…” sözleriyle anlatıyor. Ve o günkü gazetelere göre Sultanahmet de kütüphaneye dönüştürülecekti!..
3 Şubat 1932 gecesi Ayasofya Camii tarihî günlerinden birini yaşamıştı. Kadir Gecesi için 40 bin kişinin doldurduğu caminin balkonlarında davetli sefirler oturuyordu. 40 ünlü hafızın okuduğu Türkçe ezan, Türkçe kamet, Türkçe Kur’an o gece görücüye çıkmıştı. Radyo geceyi bütün ülkeye canlı yayınladı. Atatürk’ün talimatıyla gerçekleşen Ayasofya’daki Kadir Gecesi ertesi günkü gazetelerin manşetlerindeydi. 4 yıl sonra başka bir şubat günü Ayasofya’nın müzeye çevrileceği söylense o gün kimse inanmazdı. Nasıl olduğunu anlamak için hikâyenin en başına gitmemiz gerekiyor…
Beyoğlu İstiklal Caddesi’ndeki Tokatlıyan Pasajı bir zamanların ünlü Tokatlıyan Oteli’ydi. 12 Haziran 1929 akşamı, akşam yemeği için 8 zengin ve ünlü Amerikalı bu otelde buluştu. Ayasofya’nın “kaderini değiştirecek” Bizans Enstitüsü o akşam bu otelde kuruldu. O akşam yemekteki Amerikalılardan biri 10 yıl önce de başka bir görev için İstanbul’a gelmişti.
Charles R. Crane Amerikalı zengin bir iş adamıydı. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından toplanan Paris Konferansı sonrası ABD başkanı Wilson’un talimatıyla kurulan komisyonun üyesi olarak Osmanlı coğrafyasını dolaşmıştı.
Görevi; Osmanlı devletinde Amerikan mandasının koşullarını araştırmaktı.
İstanbul’da siyasi, bürokratik, askerî ve entelektüel çevrelerle görüşmeler yapmış, Sivas Kongresi’ne delege (ya da gözlemci) olarak davet edilmiş, yerine gönderdiği Amerikalı gazeteci Mustafa Kemal Paşa’yla 3 saatlik bir görüşme gerçekleştirmişti.
Ülkesine döndüğünde verdiği raporunda şöyle yazmıştı:
“Türk halkının büyük çoğunluğu mandayı istiyor ve Amerikan mandasını tercih edecektir. İstanbul artık Türkiye’nin başkenti olamaz.. Dünya barışı için şehir uluslararası bir güç tarafından yönetilmelidir…”
Bizans Enstitüsü’nün esas kurucusu ve fikir babası ise 58 yaşındaki Thomas Whittemore’du.
Bütün insanlığın hidayete ereceğini savunan Universalist kilisesinin öncülerinden büyükbabasının adını taşıyan Whittemore, Bostonlu varlıklı aileden geliyordu. Büyükbabasının kurucularından olduğu Tufts Üniversitesi’nde İngiliz edebiyatı okumuş, “Harvard’da sanat tarihi üzerine eğitimine devam etmiş, İngiliz edebiyatı hocası olarak dersler vermişti.
Dindar, eşcinsel ve vejetaryendi. Boynuna doladığı büyük atkıları, şapkaları ve Bostonlu Yankee aksanı ile dikkat çekiyordu. Amerikalı zenginlerden, Rus prenslerine kadar geniş bir çevreye sahipti. Yakın arkadaşları arasında bir portresini de yapan Ressam Henry Matisse, edebiyat eleştirmeni Gertrude Stein da vardı.
Whittemore bu çevresini Birinci Dünya Savaşı yılları sırasında Rusya’daki Bolşevik Devrimi’nden kaçan mültecilere yardım için seferber etmiş, kurduğu yardım teşkilatıyla yolu Rus mültecilerin sığındığı İstanbul’a düşmüştü.
Bizans sanatına merakı o yıllarda başladı. Mısır ve Bulgaristan’da arkeolojik kazılara katılmıştı ama ancak amatör düzeyde bir arkeolog sayılırdı.
Dünya ekonomisi 29 Krizi’ne doğru gidiyordu. Thomas Whittemore’un Amerikalı zenginlerden İstanbul’daki Bizans eserlerini kurtarmak için para toplayarak Bizans Enstitüsü’nü kurması büyük bir başarıydı. Daha büyük başarı ise enstitünün 2 yıl sonra Ayasofya’daki üzeri sıvayla kapatılmış Bizans mozaiklerini ortaya çıkarmak için Ankara’dan almayı başardığı izin olacaktı.
Thomas Whittemore’a Ayasofya Camisi’nin sıvaları altında kalan mozaikleri ortaya çıkarması için 7 Haziran 1931 tarihli bir Bakanlar Kurulu kararıyla izin verildi. Kararın altında Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal ve Başvekil İsmet İnönü’nün imzaları vardı.
Thomas Whittemore’un bu izni nasıl aldığının cevabı ise Bizans Enstitüsü’nün tüm arşivinin yer aldığı Washington’daki Dumbarton Oaks Kütüphanesi’nin online arşivinde yer alıyor.
1950 tarihinde Enstitünün başkanı tarafından ABD Dışişleri Bakanlığı’na yazılan bir yazıda 1931 yılında Ayasofya izninin dönemin ABD Ankara büyükelçisi Joseph C. Grew sayesinde alındığı anlatılıyor.
1927-32 yılları arasında ABD’nin ilk Türkiye büyükelçisi olan Grew, 1919’da Paris Konferansı’nda ve ardından 1923’de Lozan Barış Konferansında ABD heyetinin başındaki isimdi. 1925 yılında Mustafa Kemal’le kameraların karşısına geçip Amerikan halkına Yeni Türkiye’yi anlatmışlardı.
Thomas Whittemore ve ekibi çalışmalarına aylar sonra başlayabildi. Birinci yıl, caminin dışındaki koridorlarda bulunan mozaikler ortaya çıkarıldı. Cami hâlâ ibadete açıktı. Sıra esas meseleye gelmişti. Peki caminin içindeki resimli mozaikler nasıl ortaya çıkarılacaktı?
Atatürk, Marmara Köşkü’nde Thomas Whittemore ile görüşüyor. (8 Temmuz 1932)
Tam bu sırada Thomas Whittemore Ankara’dan bir davet aldı. Atatürk Whittemore’u Birinci Tarih Kongresine davet ediyordu.
Whittemore’u Ankara garında bir yıl sonra eğitim için gideceği İngiltere’den dönerken Fransa’da bir rivayete göre trenden düşerek bir rivayete göre trenden atlayarak hayatını kaybedecek Atatürk’ün manevi kızı Zehra karşıladı.
Birlikte geçtikleri Marmara Köşkü’ndeki davette ise onu Atatürk bekliyordu.
Ve 25 Ağustos 1934.
Eğitim Bakanı Abidin Özmen aldığı bir emri Başbakanlığa bildiren bir yazı yazdı….
“Aldığım büyük şifahi emir üzerine Ayasofya Camii’nin müze haline konması için icap eden tetkikata başlanması hakkında verilen emrin bir suretini arz eylerim efendim.” Hemen bir komisyon oluşturuldu. Yapılacaklar listesi iki gün sonra hazırdı.
O şifahi emrin nerede ve kim tarafından verildiğini yaşayan en büyük Bizantologlardan biri kabul edilen Prof. Dr. Semavi Eyice’den öğrenelim:
“Muzaffer Ramazanoğlu’nun Ayasofya Müdürü olduğu zamanda bir tane Ayasofya Hatıra Defteri diye kocaman bir defter yapıldı. Bu defterin birinci sayfasına da ilk hatırayı Atatürk zamanında Milli Eğitim Bakanı olan zat el yazısıyla yazdı. Diyor ki orada: Atatürk bir akşam sofrasında yanındakilere ‘Ayasofya’yı müzeleştirsek ne dersiniz’ diye sordu. Malum yanındaki zevat, şak şak şak alkış, oldu da bitti maşallah. Diyor ki: ‘Ertesi gün Atatürk’ün arzusu bu merkezde diyerek Vakıflar İdaresine Milli Eğitim’den ilk yazıyı yazdık. Ayasofya’yı derhal cami teşkilatından çıkarıp, müzelere derhal teslim edin’ diye. Ben noktası virgülüne kadar bu defterin kopyasını aldım o zaman. Şimdi bu defter kayıp, bulamıyorlar…”
Atatürk’ün talimatıyla gerçekleşen Ayasofya’daki Kadir Gecesi ertesi günkü gazetelerin manşetlerindeydi. 4 yıl sonra başka bir şubat günü Ayasofya’nın müzeye çevrileceği söylense o gün kimse inanmazdı.
Sultanahmet de kütüphaneye çevrilecekti
O günkü gazetelere göre sadece Ayasofya müze olmayacaktı. Sultanahmet’in de bir kütüphaneye çevrilmesine karar verilmişti.
“7 Eylül 1934 günkü Cumhuriyet gazetesindeki haberde şöyle deniyordu: Ankara’dan akşam gazetelerine bildirildiğine göre Sultanahmet Camisinin kütüphane olmasına karar verilmiştir. Buraya şehirdeki diğer kütüphanelerde mevcut kitaplar nakledilecek ve millî bir kütüphane meydana getirilecektir…”
24 Kasım 1935 günü altında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk ve Başbakan İsmet İnönü’nün imzalarının olduğu Bakanlar Kurulu kararıyla Ayasofya müzeye çevrildi.
Kararname şöyle başlıyordu:
“Eşsiz bir mimarlık sanat abidesi olan İstanbul’daki Ayasofya Camisi’nin tarihî vaziyeti itibarıyla müzeye çevrilmesi bütün Şark âlemini sevindireceği, insanlığa yeni bir ilim müessesesi kazandıracağı cihetle bunun müzeye çevrilmesi…”
10 Aralık 1935 günü Ayasofya’nın dış parmaklıklarına da bir levha asıldı:
Müze tamir ve tasnif sonuna kadar kapalıdır…
Hazırlıklar için kapanan Ayasofya Camii, müze olarak ise iki ay sonra açıldı. 1 Şubat 1935 günü ilk gün Ayasofya Müzesi’ni 463 yerli, 370 yabancı ziyaretçi gezdi. Bir kaç gün sonra müzeye haber vermeden gelen çok önemli bir ziyaretçi ise herkesi telaşlandırmıştı.
Ayasofya’nın müze olarak açılmasından 20 gün önce 12 Ocak 1934 günü Yunanistan Başbakan’ı Venizelos Nobel Komitesine bir mektup yazarak Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermişti.
Ayasofya’nın müze olarak açılmasından 8 gün sonra da Atina’da Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya, ve Romanya arasında Balkan Paktı imzalandı.
Thomas Whittemore, savaş yılları dışında çalışmalarına aralıksız devam etti. Ayasofya’dan sonra Kariye’deki mozaikleri de ortaya çıkardı.
Bir yıl sonra İstanbul’a gelen İngiliz Kral Edward VIII ve uğruna tahtı bıraktığı sevgilisi Wallis Simpson’u müzede bizzat o gezdirmişti. Whittemore’un özel davetlisi olarak Ayasofya’yı müze olarak gezmek için gelenler arasında yakın arkadaşları John D. Rockefeller Jr ve Henry Matisse de vardı. 1946 yılında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Whittemore’a çalışmaları için bir tebrik mektubu yazmıştı.
1940’ların sonunda hava değişmiş, Whittemore’un çalışmaları durdurulmuş, bilinmeyen bir sebeple ülkesine dönmek zorunda kalmıştı. Thomas Whittemore, 1950 yılında Washington’da Dışişleri Bakanlığı koridorlarında geçirdiği kalp krizi sonucu öldüğünde 79 yaşındaydı. O gün bakanlığa iki yıl sonra Dışişleri Bakanı olacak John Foster Dulles ve CIA’nin ilk sivil şefi olan kardeşi Alan Dulles’u ziyaret etmek için gelmişti. Ziyaretten sonra yeniden İstanbul’a dönmeyi planlıyordu. Koridorda yere düştüğünde elinde Ayasofya’da ortaya çıkardığı mozaiklerin fotoğraf albümü vardı.
Onun ilk kazıları yaptığı Ayasofya ise 81 yıldır müze. 921 yıl kilise ve son 482 yıldır da İstanbul’un en eski ve en görkemli camisi olduktan sonra…
Ayasofya’nın bundan sonra ne olacağı sık sık tartışılıyor. Ayasofya’nın müze olmasını Cumhuriyetin evrenselci, ilerici bir kararı olarak görenler var.
Ama herhalde 482 yıl boyunca İstanbul’un dinî hayatının kalbi olmuş bir caminin kimseye sormadan, bir sofrada alınan kararla, hem de tuhaf ve ilginç bağlantıları olan bir Amerikalının eliyle müzeye çevrilmesini 2016 yılı itibarıyla ilerici, evrensel, demokratik bulacak çıkmaz…
Nasıl kapatıldığını bilmeden, neden ısrarla cami olarak açılmak isteniyor sorusuna cevap bulmak da zor…