Eğitim Bir Sen Erzurum 2 Nolu Şube Başkanı Mustafa Karataş, 2015-2016 eğitim-öğretim yılı birinci kanaat dönem son değerlendirme basın açıklamasında bulundu. Yeni anayasaya ve müfredat değişikliğine öncelik verilmesi gerektiğini kaydeden Karataş, şu açıklamayı yaptı:
Eğitim Bir Sen Erzurum 2 Nolu Şube Başkanı Mustafa Karataş, 2015-2016 eğitim-öğretim yılı birinci kanaat dönem son değerlendirme basın açıklamasında bulundu.
Yeni anayasaya ve müfredat değişikliğine öncelik verilmesi gerektiğini kaydeden Karataş, şu açıklamayı yaptı:
2015-2016 eğitim-öğretim yılı birinci kanaat dönemi, angaryaya son verilerek nöbete ücret ödenmesi, sınav ücretlerindeki adaletsizliğin ortadan kaldırılması, 159 TL ek ödemeyle 4/C’li personele ilave artış sağlanması, YURTKUR’da fazla çalışma ücretinin yüzde 100 artırılması, akademisyenlere yükseköğretim tazminatının kazandırılması, takviye kurslarında görevlendirilen memur ve hizmetlilere fazla çalışma ücreti ödenmesi, 2005 yılından sonra göreve başlayan kamu görevlilerine ‘ilave bir derece’ verilmesi, Cuma namazı konusunda yaşanan mağduriyetin giderilmesi gibi sorunların çözüme kavuşturulması dolayısıyla eğitim çalışanları açısından ümit verici gelişmelerin yaşandığı bir dönem olmuştur.
2016-2017 yıllarını kapsayan 3. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinin sonuçlarıyla yüzleri gülen eğitim çalışanlarının ve eğitimin çözüm bekleyen diğer sorunlarının da bir an evvel gündeme alınması beklentilerine karşılık verilmelidir.
Darbe hukukuna ilişkin bütün izler silinmelidir
Eğitim, bütün bir milleti, ülkeyi ilgilendirmektedir. Bu anlamda, eğitim sisteminin temel sorunlarına çözüm aramak ve bulmak konusunda çaba harcanmalı, sonuç alıcı adımlar atılmalıdır. Çünkü temel meseleler çözülmediği takdirde, pansuman tedaviler mesabesinden öteye gitmeyen ve gitmeyecek olan önerilerin, bizi asıl amaca götürmediği anlaşılmıştır. Baştan beri Milli Eğitim müfredatının, geciktirilmemesi gereken bir mesele olarak milli ruh, kültür ve hayatımıza uygun düzenlenmesi gerektiğini söyledik, söylüyoruz. Fiziki imkânlar ve araçlar bakımından bariz iyileşmeler yaşanan eğitim sistemimiz, ruh ve felsefe olarak da milli dokumuza uygun bir mahiyete sahip olmalıdır. Vesayetçi, totaliter anlayışları muhafaza eden, değerlerimizle çatışan paradigmaların belirgin olduğu müfredat programları ile ideal birey ve nesil yetiştirmek zordur. Bugün yaşanan kimi sıkıntıların temelinde yatan sebebin başında da bu meselenin milli bünyemize uygun çözüme kavuşturulmaması gelmektedir.
Yeni anayasa tartışmalarının belli bir olgunluk düzeyinde sürmesi, yarının hak ve özgürlüklere dayanarak güçlenen Türkiyesi adına bizi ümitlendirmektedir. Eş zamanlı olarak müfredat meselesinin de çözüme kavuşturulması, ümidimizi gerçekliğe dönüştürecektir. Bu nedenle, sadece temel eğitimde değil, yükseköğretim de dahil, eğitim ve öğretimin her kademesinde demokrasilerde ve çoğulcu bir yapıda olmaması gereken ve gerçekte herhangi bir etki de oluşturmayan ideolojik endoktrinasyonun sona erdirilmesini amaçlayan çoğulcu düşünmeyi ve farklılıklara saygıyı, empatiyi hedefleyen bir müfredat değişikliği zorunludur.
Öğrencilerimizin, özgüvene sahip, dürüst ve güvenilir, sorgulayıcı ve eleştirel düşünce yetenekleri gelişmiş, inisiyatif alabilen, rekabetçi, girişken ve iş birliğine açık, toplumun sorunlarına duyarlı, başkalarının görüş ve düşüncelerine değer veren, toplumsal değerlerinin farkına varan ve buna sahip çıkan, doğal varlıklara ve çevreye karşı duyarlı, toplumsal ve kültürel çeşitliliğe saygılı, en az iki dil yeterliliğine sahip insanlar olarak yetiştirilmesi yeni müfredatın temel felsefesi olmalıdır.
64. Hükûmet Programı’nda da yer alan bu konuda gerekirse özel bir milli eğitim şurası toplanmalı; yetkili sendika gibi eğitimin paydaşlarının katılımına açık olacak şekilde somut adımlar ivedilikle atılmalıdır.
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat darbelerinin izlerini ve darbecilerin zihniyetini taşıyan hukuk sistemimiz ve mevzuatımız yeniden ele alınarak, darbe hukukuna ilişkin bütün izler silinmelidir. Antidemokratik süreçlerde ortaya çıkan mevzuatın ayıklanması işine bin an önce başlanmalıdır. Anayasadan başlanarak, bütün mevzuat insan onuru merkezli, demokratik ilkeleri önceleyen bir anlayışla yeniden düzenlenmeli, Türkiye, darbe anayasasıyla yönetilme ve darbeci zihniyetin sinsi hükümlerinin yer aldığı mevzuatla yol alma ayıbından ivedilikle kurtarılmalıdır.
Kılık-kıyafet dayatması ve sendikal hak ihlalleri sona erdirilmelidir
Ülkemizde yıllardır kamusal alan yalanıyla kadınlara ve kız öğrencilere yönelik uygulanan kılık ve kıyafet dayatmaları, Eğitim-Bir-Sen’in çeşitli eylem ve etkinlikleri neticesinde kamuda çalışan kadınlara yönelik ‘başı açık’ dayatmasına son verilerek, kadının kamu hizmetine katılımında önemli bir eşik aşılmıştı. Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul Öğrencilerinin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelik’te de yapılan değişiklikle öğrencilere kılık ve kıyafet dayatmasının kaldırılması son derece önemli bir adım olmuş ve bir yasak daha tarihe karışmıştır. Kamu personelini ilgilendiren çerçeve yönetmelikte de acilen değişiklikler yapılarak, sivil itaatsizlik gerekçelerimizden olan erkek kamu çalışanlarına da kılık ve kıyafet dayatmalarından vazgeçilmelidir. Sendikamızın bu husustaki eylem kararına rağmen bazı vali ve kaymakamlarca eylem kararının hiçe sayılarak, serbest kıyafet eylemine uyan sendika üyelerinin, haklarında soruşturma boyutunu da aşan hakaretamiz uygulamalara maruz bırakılmalarını bir kez daha kınıyor; hukuk sınırları içinde sendikal hak ihlallerine gereken cevabı vereceğimizi ifade ediyoruz.
Öğretmen atamaları, ihtiyaç kalmayacak şekilde yapılmalıdır
Şubat ayında 30 bin öğretmen ataması yapılması beklenmektedir. Ara dönemde 30 bin öğretmen ataması azımsanacak bir rakam olmamakla birlikte, öğretmen ihtiyacı dikkate alındığında bunun yeterli olmayacağı açıktır. Eğitim sistemindeki reformları kalıcı kılacak olan, okullarda boş ders kalmaması ve sınıflarda sadece kadrolu öğretmenlerin olmasıdır. Bunun nedenle, öğretmen ataması, imkânlar zorlanarak ihtiyaç kalmayacak şekilde yapılmalıdır.
Şûra kararları uygulanmalıdır
2010 yılında yapılan 18. Milli Eğitim Şûrası’nda sendikamızın teklifleri doğrultusunda yeni eğitim sistemine geçiş, Milli Güvenlik Dersi’nin kaldırılması, Kur’an-ı Kerim, Siyer ve Temel Dini Bilgiler derslerinin müfredata girmesi gibi önemli kararlar alınmış ve kısa sürede yapılan düzenlemelerle hayata geçirilmişti. 19. Milli Eğitim Şûrası’nda, alkollü içki ve kokteyl hazırlama dersinin kaldırılması, ilkokul 1, 2 ve 3. sınıflara da din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin konulması, ortaokulda hafızlık eğitimi alacak öğrenciler için ara verme süresinin 1 yıldan 2 yıla çıkarılması ve ara verilen sürelerde öğrencilere dışarıdan sınav hakkı verilmesi, değerler eğitimine öğretim programlarında etkin bir şekilde sarmallık anlayışla yer verilmesi, öğretmenlere 3600 ek gösterge verilmesi, öğretmenlere 4 yıla bir yıpranma payı verilmesi, Osmanlı Türkçesinin Anadolu İmam Hatip Liseleri ve Sosyal Bilimler Liselerinde zorunlu, diğerler liselerde ise seçmeli ders olarak okutulması, ortaokullarda 5, 6 ve 7. sınıflarda birer saat rehberlik dersinin konulması gibi önemli kararlar alınmıştır. Bu ve diğer kararlar bir an evvel hayata geçirilmelidir.
Ek ders esaslarındaki eşitsizlik giderilmeli, ders ücretleri artırılmalıdır
2006 yılında köklü bir değişikliğe uğrayan ek ders esasları, on yıla yakın bir süredir uygulanmakta ve değiştiği günden beri bazı adaletsizlikler devam etmektedir. Üç yıl önce sendikalardan da görüş alınarak ek ders esaslarında yapılması planlanan değişikliğin neden bir türlü gerçekleştirilmediğini anlamakta güçlük çekmekteyiz. Ek ders esaslarında ücret dengesizliğine ve mağduriyete neden olan hükümler, daha fazla zaman yitirilmeden değiştirilmelidir. Sendika olarak hazırlayıp Bakanlığa sunduğumuz taslak dikkate alınmalı, gereken mevzuat değişiklikleri bir an önce yapılmalıdır. Öğretmenlerin branşlarına göre ek ders ücretlerindeki adaletsizlik, okul türlerine göre yöneticilere verilen ve izahı mümkün olmayan ek ders ücreti farklılıkları sorunu ivedilikle çözüme kavuşturulmalıdır. Hâlâ 10 TL olan ek ders birim ücreti, iki katına çıkarılmalı, öğretmenlerin girebilecekleri ek ders saati üst limiti yeniden gözden geçirilerek, ihtiyaçlar doğrultusunda artırılmalıdır.
Son düzenlemelerden sonra eğitim kurumu yöneticileri aleyhine bozulan ek ders kaynaklı ücret dengesizliği giderilmeli; çalışma barışının ve kurum içi dengenin yeniden sağlanması amacıyla yöneticilere ilave ek ders ücreti ödenmelidir.
Okullara bütçe verilmesi kararı hayata getirilmelidir
Milli Eğitim Şûrası’nda sendikamızın sunduğu tekliflerden olan ve şûra genel kurulunca da kabul edilen okullara bütçe verilmesi kararı zaman kaybetmeksizin hayata geçirilmelidir. Nitekim 64. Hükûmet Programı’nda da “Tüm okul türlerinde, okul bazlı bütçeleme yönetimine geçilecektir. Bu kapsamda kaynakların öğrenciye, okula ve yerele özgü farklılıkları dikkate alacak şekilde daha kapsayıcı ve eşitlikçi bir biçimde kullanımı sağlanacaktır” ifadeleriyle okul bazlı bütçeleme hedeflenmiştir.
Bütçe verilmemesi nedeniyle yaşanan sorunlara çözüm getirilmek üzere okulların zaruri harcamaları için okul aile birliklerince üretilmeye çalışılan çözümler yetersiz kalmaktadır. Okul yöneticilerinin eğitim liderliği yapmalarının önündeki en büyük engel olan okulların bütçe sorunu; öğretmeni, yöneticiyi ve veliyi karşı karşıya getirmekte, bundan en fazla zararı yine okul yönetimleri görmektedir. Şûrada alınan kararın gereği yerine getirilmeli, merkezi bütçeden, öğrenci başına ödenek uygulamasına geçilmeli, okullarda tahsildarlık dönemi artık sona erdirilmelidir.
Kariyer basamakları sorunu çözülmelidir
2004 yılında kariyer basamaklarında yapılan yasal düzenleme, hedeflenen sonucu vermemiştir. Özellikle Anayasa Mahkemesi’nin verdiği iptal kararının gereğinin yapılmaması, kariyer basamakları uygulamasındaki belirsizliğin sürmesine neden olmuştur. Tezli yüksek lisans yapanların açtıkları on binlerce dava yerel mahkemelerde öğretmenlerin lehine sonuçlanmış, daha sonra ise Danıştay kararıyla öğretmenlerin aleyhine olacak şekilde reddedilmiştir. Yüz binlerce öğretmen mağdur olmuş ve bu durum hâlâ devam etmektedir. Bu sorun acilen çözüme kavuşturulmalıdır.
‘Karma’ dayatmasından vazgeçilmelidir
Avrupa’da sorgulanan ve bilimsel araştırma sonuçlarıyla da yüzyılın pedagojik yanlışı olarak nitelendirilen karma eğitim mecburiyetine son verilmelidir. 1739 sayılı Temel Eğitim Kanunu’nda yer alan, “Okullarda kız ve erkek karma eğitim yapılması esastır’ ibaresi değiştirilmeli, karma eğitim dayatması yerine, demokratik, veliye ve öğrenciye seçme hakkı tanıyan bir düzenleme yapılmalıdır.
Alan değişikliği 2016 yılı takvimine alınmalıdır
Öğretmen istihdam politikalarındaki hatalı ve çarpık uygulamaların sonucu olarak ortaya çıkan alan değişikliği ihtiyacı giderilmelidir. Mezuniyet programları esas alınmak suretiyle öğretmenlere 2016 yılı içinde alan değişikliği hakkı verilmelidir.
İstihdamda güçlük çekilen yörelerde görev yapan eğitim çalışanlarına ek tazminat verilmelidir
İstihdamda güçlük çekilen yörelerde görev yapan eğitim çalışanlarına yönelik teşvikler öngörülmelidir. İsteksiz, gönülsüz ve zorunlu olarak görev yapan çalışanların gönüllülük ve isteklilik katsayısının ve toplumsal hayata katkı ve katılımlarının artırılması için çalışma şartları iyileştirilmeli ve kendilerine ek tazminat ödenmelidir.
Telafi eğitimine hemen başlanmalıdır
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde devam eden çatışmalar sebebiyle ara verilmek zorunda kalınan eğitim-öğretim faaliyetlerine bir an önce başlanmalıdır. Güven ortamı tesis edilerek, öğretmenlerin görevlerinin başına dönmesi sağlanmalı, çatışmalar nedeniyle eğitim-öğretim hakkından mahrum kalan öğrenciler için telafi eğitimi verilmelidir. Özellikle 8 ve 12. sınıf öğrencilerine yönelik kapsamlı eğitimlere, süre gözetilmeksizin derhal başlanmalıdır.
Tatil iyi değerlendirilmelidir
Tatil, bilme, öğrenme sürecinin kesintiye uğraması değildir. Tatil sürecinde öğrenilenler, okulda kazanılanları tamamlayıcı nitelikte olur. Tatil yapmak, zihni, tembelliğin rehavetine bırakmak şeklinde anlaşılmamalıdır. Özellikle genç dimağlar, zihnin yorulmayacağını, çalıştıkça genişleyeceğini, genişledikçe çalışacağını ve rahatlayacağını bilmelidir. Bu dinlenme aralıkları, yeni atılımların hazırlık aşamasına dönüştürülmelidir.
Başarılı olmak için aylardır ter döken öğrenciler, 15 günlük tatil iyi değerlendirmeli, hem dinlenmeli hem de eksik oldukları alanlarla ilgili çalışmalar yapmalı, en önemlisi de fırsat buldukça bol bol kitap okumalıdır. Karnelerin öğrencilerin şahsında aynı zamanda veliye de verildiği gerçeği unutulmamalı ve karne dolayısıyla öğrencilere hiçbir şekilde baskı yapılmamalıdır. Veliler, ara dönem karnesini, kesin başarı veya başarısızlık belgesi gibi değerlendirmemelidir. Öğrencilere sevgi, şefkat ve elbette ciddi uyarılarla dengeli bir yaklaşımda bulunmalı, hatta bunu bir ilişki biçimine dönüştürmelidir. Gerçek eğitim süreci hayatın ta kendisi olduğuna göre önemli olan hayatı başarmaktır. Milli Eğitim, çocuklarımızı hayata hazırladığı ölçüde başarılıdır.
Başta öğretmenlerimiz olmak üzere, bütün eğitim çalışanlarını emeklerinden dolayı tebrik ediyor, 2015-2016 eğitim-öğretim yılının ikinci dönemine sorunsuz başlamak için, mevcut sorunların acilen çözülmesi gerektiğinin altını bir kere daha çiziyoruz.
22.01.2016 10:46:00