“Türkiye Yüzyılı ile evlatlarımızı nesillerin özlemi olan güvenlik ve refah seviyesine çıkarmak istiyoruz”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “Coğrafyamızda Selçuklu’dan Osmanlı’ya ve oradan Cumhuriyet’e uzanan kadim tarihimizin bize bıraktığı mirasın üzerinde inşa edeceğimiz Türkiye Yüzyılı’yla evlatlarımızı nesillerin özlemi olan güvenlik ve refah seviyesine çıkarmak istiyoruz. Bu mücadeleyi de ancak 85 milyon hep birlikte yürüterek kalbi ve gözü bize dönük olan tüm dostlarımızla, kardeşlerimizle, mazlumlarla, tüm insanlıkla el ele vererek başarıya ulaştırabileceğimize inanıyoruz” dedi.

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.

Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

“Kumluca ve Finike ilçelerimizde meydana gelen sel felaketinden zarar gören vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Devletimiz tüm kurumlarıyla ilçelerimizde çalışmalarını sürdürmektedir. Rabbim ülkemizi ve insanlarımızı her türlü afetten, kazadan, beladan muhafaza eylesin diyorum.

Son Kabine Toplantımızın ertesi günü turizmcilerimizle bir araya gelerek ülkemize yaptıkları katkılar için sektör mensuplarına teşekkür ettik. Ağrı Hamur-Tutak-Patnos Yolunun açılışına canlı bağlantıyla katıldığımız Aralık ayının ilk gününde Millî Güvenlik Kurulu Toplantımızı da gerçekleştirdik.

Şehir ziyaretlerimizin 3 Aralık’taki durağı Şanlıurfa’da sokaklarından meydana kadar her yerde milletimizle coşkulu ve samimi bir şekilde kucaklaştık, hasret giderdik.

Geçtiğimiz Salı günü Türkiye İşverenler Sendikamızın Genel Kurulu’nda işverenlerimizle dünden bugüne ve yarına ülkemiz ekonomisini değerlendirdik.

Cuma günü TRT World Forum Toplantısı’nda iletişimden siyasete dünyada olup bitenlerle ilgili görüşlerimizi katılımcılarla paylaştık.

Aynı gün ülkemizi ziyaret eden Bulgaristan Cumhurbaşkanı Sayın Radev’le oldukça kapsamlı gerek ikili, gerekse heyetler arası görüşmelerimizi yaptık.

Cumartesi günü Samsun’daydık, Samsun’da da hem bizleri muhabbetle bağrına basan vatandaşlarımızı on binlerle bir araya gelerek toplu açılışları yaptık ve mitingimizi gerçekleştirdik.

Bu sabah İstanbul’da katıldığımız Türkiye İnovasyon Haftası etkinliği vesilesiyle ülkemizin düşünen, tasarlayan, üreten gücünü bir kez daha görme imkânı bulduk.

Ayrıca, riyaset ettiğimiz çok sayıda toplantı, yaptığımız kabuller, çeşitli liderlerle gerçekleştirdiğimiz telefon görüşmeleriyle ülkemize ve milletimize hizmetle dolu iki haftayı geride bıraktık.

“CUMHURİYETİMİZİN 100. YILINI 2023’TE ŞANINA YAKIŞIR ŞEKİLDE KUTLAYACAĞIZ”

Bu hafta da yurt içinde ve yurt dışında planladığımız çok sayıda programla ülkemize eser kazandırmayı, milletimize hizmet etmeyi sürdüreceğiz.

Dünya ile birlikte ülkemizi de etkisi altına alan kovid-19 salgını sebebiyle millî mücadelenin sembolü pek çok hadisenin 100. yıllarını arzu ettiğimiz coşkuyla değerlendirememiştik. Samsun’dan Erzurum’a, Sivas’tan Ankara’ya uzanan millî mücadele adımlarının her biri, bizim için aynı zamanda geçmişten geleceğe bir muhasebe vesilesidir. İnşallah Anadolu’daki son devletimiz Cumhuriyetimizin 100. yılını 2023’te şanına yakışır şekilde kutlayacağız.

Tabii Cumhuriyetimizin 100. yılının sevincini yaşamak, öyle sadece lafla, sözle, şiirle, şarkıyla olmaz. Bizim için Cumhuriyetimizin 100. yılı demek, istiklalimize ve istikbalimize yakışır eser ve hizmetlerle milletimizin karşısına çıkmak demektir. Geçtiğimiz 20 yılda ülkemize kazandırdığımız eser ve hizmetlerin sadece Cumhuriyetimizin ikinci asrına hazırlık altyapısı olarak görüyoruz. Asıl büyük atılımlarımızı, Türkiye Yüzyılı başlığı altında 2023’ten başlayarak önümüzdeki yıllar içinde gerçekleştireceğiz. Savunma sanayii başta olmak üzere enerjiden tarıma çok sayıda projemizi milletimizin ve devletimizin emrine sunma tarihi olarak 2023’ü belirlememizin gerisinde işte böyle bir saik var. Dünyanın siyasi ve ekonomik olarak tarihî bir dönüşümün içine girdiği bir dönemde Türkiye Yüzyılı vizyonu çok daha hayati önem kazanmıştır. Tabii bunun için önce kendi içimizde mutlaka hayata geçirmemiz gereken hususlar bulunuyor.

Birincisi; Cumhuriyetimizin ilk 100 yılında vaktimizi ve enerjimizi boşa tüketen, ortak geçmişimize haksızlık mahiyetindeki tartışmaları artık geride bırakmalıyız. Sürekli aynı şeyleri yaparak her seferinde farklı sonuçlar ummak, sağlıklı bir zihnin hayata ve siyasete bakış tarzı olamaz.

Yönetim sistemi tartışmalarından ülkemizi bugüne getiren ve geleceğe taşıyacak olan büyük projelere yaklaşıma kadar bu sağlıksız bakış açısının örneklerini hâlâ görmek bizi üzüyor. Yokluk ve yoksulluk içinde kurduğumuz Cumhuriyetimizin meşruiyet kaygısı da, kendi ayakları üzerinde durma sorunu da kalmamıştır. Bunun için yakın tarihte olup bitenlere dair kişisel görüşlerimiz ne olursa olsun, artık hep birlikte ortak geleceğimize odaklanmalı, vaktimizi ve enerjimizi bu doğrultuda seferber etmeliyiz.

“DEMOKRASİMİZİ DE, KALKINMAMIZI DA, YERLİ VE MİLLÎ BİR ANLAYIŞLA İLERLETMEMİZ GEREKİYOR”

Gönül Sultanının ‘Yüzde ısrar etme, doksan da olur. İnsan dediğin noksan da olur’ tavsiyesine uygun şekilde yaşananları olduğu gibi kabul edip önümüze bakmamız gereken bir döneme girdik. Tarihimizi bir kavga, bir ayrışma, bir öfke alanı olmaktan çıkartıp Türkiye Yüzyılı’na umutla, heyecanla, kararlılıkla bakabileceğimiz ölçüde, bu aziz millete sorumluluğumuzu hakkıyla yerine getirebiliriz. Coğrafyamızda Selçuklu’dan Osmanlı’ya ve oradan Cumhuriyet’e uzanan kadim tarihimizin bize bıraktığı mirasın üzerinde inşa edeceğimiz Türkiye yüzyılıyla evlatlarımızı nesillerin özlemi olan güvenlik ve refah seviyesine çıkarmak istiyoruz. Bu mücadeleyi de ancak 85 milyon hep birlikte yürüterek kalbi ve gözü bize dönük olan tüm dostlarımızla, kardeşlerimizle, mazlumlarla, tüm insanlıkla el ele vererek başarıya ulaştırabileceğimize inanıyoruz.

Cumhuriyetimizin yeni yüzyılı için hayal ettiğimiz hedeflere ulaşabilmemizin olmazsa olmaz şartı; millî iradenin üstünlüğü ilkesini herkesin kabul etmesi ve buna uygun şekilde davranmasıdır. Vatan toprakları üzerindeki varlığımızı her devirde farklı görünümlerle karşımıza çıkan sömürgeci emperyalist güçlere karşı verdiğimiz cansiperane mücadeleye borçluyuz. Bugün de ülkemizin ve milletimizin üzerinde karanlık hesaplar yapan emperyalist yapılara karşı aynı mücadeleyi tek vücut, tek yürek olarak vermek mecburiyetindeyiz. Yaşadığımız onca badireye rağmen hâlâ millî iradenin gücü yerine emperyalistlerin inayetine bel bağlamak, tarihten ders almamak demektir. Milletimiz vesayete, terör örgütlerine, darbecilere, ekonomik tetikçilere karşı verdiğimiz mücadelede yanımızda yer alarak hem millî iradenin gücünü ispatlamış, hem de ne istediğini açıkça göstermiştir. Siyaseti halka dayanarak yapmak yerine, küresel vesayet araçlarının ülkemizdeki temsilciliğine soyunarak yürütmeye kalkmak, bir asırlık Cumhuriyet tecrübesinden nasiplenmemek demektir. Demokrasimizi de, kalkınmamızı da, yerli ve millî bir anlayışla ilerletmemiz gerekiyor.

Geçtiğimiz günlerde Meclis’e sunulan başörtüsü özgürlüğünü teminat altına almayı ve aile kurumunu güçlendirmeyi amaçlayan Anayasa değişikliği teklifi, ülkemizin sorunlarını millî iradenin gücüyle çözme kararlılığının son örneğidir. Demokrasi, hak ve özgürlükler gibi kavramları samimiyetle savunan herkesi bu teklifi desteklemeye çağırıyoruz. Böylece Türkiye, vesayet döneminin en can acıtıcı tartışma konusunu gündeminden tamamen çıkartarak geleceğine daha güvenli bakabileceği bir iklime girecektir.

Türkiye Yüzyılı’na girerken üzerinde önemle durmamız gereken bir diğer husus; millî meselelerde mutlaka birlik, beraberlik, dayanışma içinde hareket etmeyi başarabilmemizdir. Başkalarını bilmeyiz, ama bu ülkenin hiçbir vatandaşının başka devleti, başka vatanı yoktur. İşte bunun için her fırsatta; ‘tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet’ diyoruz. Bu dört umde, 85 milyonun her birini kucaklayan, her birinin hayallerini, umutlarını, beklentilerini ifade eden, her birinin kalbinin en müstesna yerinde özenle yaşattığı değerlerdir. Farklılıklarımızın, rekabet alanlarımızın, hırslarımızın, heveslerimizin hiçbirini bu değerlerin üstüne çıkartmamalıyız. Bu değerler etrafında hayır ve hizmette yarışarak Türkiye Yüzyılı’nı beraberce oluşturmalı ve inşa etmeliyiz.

Gençlerimizin özgürlük ve hakkaniyet temelinde şekillenen zihin ve gönül dünyalarına girdikçe, önümüzdeki dönemde vaktimizi ve enerjimizi doğru şekilde kullanacağımıza, millî iradenin üstünlüğünden geri adım atılmayacağına, birlik ve beraberliğimizin giderek güçleneceğine, yıkıcı değil yapıcı rekabetle Türkiye Yüzyılı’nda yol alacağımıza yürekten inanıyorum.

“SINIRLARIMIZDAKİ GÜVENLİK HATTINI TAMAMLAYARAK ÇİRKİN HESAPLARI BİR KEZ DAHA BOZACAĞIZ”

Ülkemizle ilgili değerlendirmeleri yaparken elbette küresel krizlerin ve fırsatların önümüze çıkardığı fotoğrafı da ihmal etmiyoruz. Küresel sağlık krizini küresel güvenlik krizinin izlediği, bunlarla bağlantılı siyasi, ekonomik, sosyal sarsıntıların derinden hissedildiği bir dönemde doğru tespitler ve doğru hamlelerle yol yürümemiz gerekiyor. Sağlık ve güvenlik yanında enerjiden gıdaya insanlığın temel ihtiyaçlarının hemen tamamıyla ilgili sorunlar giderek artarken, biz Türkiye’yi bu genel gidişten ayrıştıracak çalışmalara ağırlık verdik.

Hükûmetlerimiz döneminde kurduğumuz altyapının hayati önemi yaşanan her krizde biraz daha iyi anlaşılıyor. Hiç şüphesiz bu süreçte bizim de ciddi bedeller ödememize yol açan sıkıntılarımız oldu. Bu sorun bir dönem sınırlarımıza dayanan, şehirlerimizi tehdit eden terör saldırılarıydı. Kararlılık ve cesaretle uygulamaya koyduğumuz yeni güvenlik stratejimizle terör örgütleriyle mücadelemizi tehditleri kaynağında yok ederek yürütmeye başlayarak bu sorunun üstesinden önemli ölçüde geldik. Son dönemde verdiği ayıp kayıplara rağmen saldırılarını yeniden artırmaya çalışan terör örgütünü bu şekilde hareket etmeye yönelten sebepleri biliyoruz. İnşallah sınırlarımızdaki güvenlik hattını tamamlayarak bu sinsi ve çirkin hesapları bir kez daha bozacağız.

Küresel krizlerin tetiklediği bir diğer sorunumuz malum enflasyon ve hayat pahalılığıdır. Ekonomideki pek çok unsur gibi bu sorunun da iç ve iç sebepleri var. Emtia fiyatlarındaki yükselişin en belirgini faktörü olan dış sebeplerin istikrara kavuşmasının biraz vakit alacağı anlaşılıyor. İçeride ise kimi panikten, kimi art niyetten kaynaklanan kurdaki ve maliyetlerdeki artışla izah edilemeyen fahiş fiyat artışlarına maruz kaldığımız bir gerçektir. Sevindirici olan ise, tüm bu tablo içinde Türkiye’nin yatarım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla yoluyla büyümeye dayanan ekonomi programını uygulamayı sürdürmesidir.

Bugün açıklanan Ekim ayı işsizlik rakamları istihdamdaki artışın devam ettiğini göstermektedir. İstihdamın 31,2 milyonu bulduğu, ihracatın 250 milyar doları geçtiği, onca badireye rağmen döviz rezervlerimizin arttığı bir dönemde asıl zor olanı başarırken daha kolay konularda kendi ayağımıza kurşun sıkamayız.

Buradan hem vatandaşlarımıza, hem üreticilerimize, hem perakendecilerimize, hem gayrimenkul ve araç sahiplerine, hem menkul kıymet ticareti yapanlara seslenmek istiyorum, ülkenize güvenin, ülkenize sahip çıkın, ülkenize destek verin. Kısa vadeli endişeleriniz ve kazanç kaygılarınızla ülkenizin geleceğine zarar verecek her türlü tasarruftan uzak durun. Elbette herkes alın terinin karşılığı olarak kazanacak, elbette herkesin varlığı gayretinin neticesi olarak değerlenecek. Ama ülkenin ve milletin kaybettiği bir ortamda bireylerin kazancı gibi gözüken hesaplar bir aldatmacadan ibarettir. Ürettiği, sattığı, maliki olduğu malı veya hizmeti akıl ve vicdan sınırlarının ötesinde ekonomik işleyişe zarar verecek şekilde fiyatlandıranlar, aslında kendilerine de kaybettirdiklerini unutmamalıdır. Hele hele bu yaklaşımı enflasyonun düşüşe geçtiği bir dönemde sergileyenler kendi bindikleri gemiyi kendi elleriyle deliyor demektir. Yıllık enflasyonun birkaç ay içinde yüzde 40’lı rakamlara ineceği ortada ve fiyatlamaların mevcut yüzde 80’li rakamlara göre yapıldığı bir gerçekken, hâlâ etiketlerin başka hesaplarla belirlenmesi doğru değildir.

“ÜLKENİN 85 MİLYON VATANDAŞININ ORTAK MENFAATİ BİZİM İÇİN HER BİR FERDİN KİŞİSEL KAZANÇ HIRSINDAN ÖNEMLİDİR”

Asgari ücret, memur ve emekli maaşları başta olmak üzere çalışanların refah seviyelerindeki gerilemeyi telafi etme yönündeki gayretlerimizin enflasyon maskesinin ardına sığınan haramzadelerce akamete uğratılmasına rıza gösteremeyiz. Yılbaşında bu çerçevede ortaya çıkacak her hareketlenmeyi yakından izleyecek, reel ekonomik işleyişe aykırı her gelişmeyi belirleyecek, insanımızın hakkına el uzatanları buna pişman edeceğiz. Bu ülkenin 85 milyon vatandaşının ortak geleceği, ortak menfaati bizim için her bir ferdin kişisel kazanç hırsından önemlidir.

Enflasyonu hedeflediğimiz şekilde 2023 sonunda yüzde 20’ler seviyesine, 2024’te tek haneli rakamlara düşürmek için ne gerekiyorsa yapmakta kararlıyız. Açıkça söylüyorum, herkes hesabını 2023’te yüzde 20’ler seviyesinde enflasyona göre yapsın, aksi yönde hareket edenlere hükümet olarak biz kendi yetkilerimizi, milletimiz de tercihleriyle kendi iradesini kullanarak gereken cevabı verecektir.

Ülkemizin bunca fedakârlıkla eşiğine getirdiğimiz Türkiye Yüzyılı vizyonunu bir avuç muhterisin kazanç hırsına kurban etmeyeceğimiz. Bir kez daha altını çizerek söylüyorum, biz hiç kimsenin eşine, gücüne, alışına, satışına, kazancına, karına karşı değiliz. Karşı olduğumuz tek şey, sadece ekonomik kuralların değil, akıl ve vicdan sınırlarının da dışına taşan niyetler ve eylemlerdir. Piyasa denilen ve hukuki kurallarla birlikte insani reflekslerle de çalıştığına inandığım mekanizmanın vatandaşlarımızın sabrını daha fazla zorlamayacağına inanıyorum.

Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da yatırımcıyı teşvik etmeye, istihdamı desteklemeye, üreticinin ve ihracatçının yanında yer almaya tabi ki devam edeceğiz. Unutmayın, en pahalı malın olmayan mal, en pahalı hizmetin erişilemeyen hizmet olduğu gerçeğini asla aklımızdan çıkarmadan girişimcilerimize omuz vereceğiz. Yeter ki ülkenin çıkarına, hükûmetin programına, vatandaşın hakkına göz dikenlere fırsat verilmesin. Yeter ki kısır hesaplar uğruna Türkiye’nin tökezlemesini bekleyenlerin değirmenlerine su taşınmasın. Diğer tüm sıkıntıların, sorunların üstesinden gelecek imkâna da, güce de, dirayete de, birikime de hamdolsun sahibiz.

Bu vesileyle, geçtiğimiz günlerde kamuoyunda haklı şekilde tepkiye yol açan bir kızımızın erken yaşta evliliği ile öncesinde ve sonrasında yaşanan acılar hususundaki görüşlerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ve şu ana kadar arkadaşlarım gereken gayretleri gösterdiler, gereken çalışmaları ilgili bakanlarımız yaptılar, ama bunları görmezden gelen bir muhalefet söz konusu.

Her şeyden önce günümüz şartlarında 13 yaşında nişan, 14 yaşında evlilik gibi bir durumu kabul edebilmemiz asla mümkün değildir. Hele hele daha küçük yaşlardaki istismar iddiaları tam bir faciadır. Mağdur, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımıza başvurduğu andan itibaren kurumlarımız bu konuyu sahiplenmiştir. İçişleri Bakanlığımız tarafından yürütülen soruşturmanın ardından konu yargıya intikal etmiştir. Bu aşamada Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımız mağdur için avukat temin etmiş, hukuki süreci yakından takip etmeyi sürdürmüştür. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığımız iddiaları tüm boyutlarıyla ve belgeleriyle soruşturarak iddianamesini hazırlamıştır. Davayla ilgili ilk duruşmanın yakında yapılması bekleniyor. Konu tüm bu süreçlerin ardından kamuoyunun gündemine gelmiştir, başka ifadeyle mesele medyada yer alana kadar bakanlıklarımızın, kurumlarımızın tamamı süreci titizlikle takip etmiş, gereken her türlü bihakkın yerine getirmiştir. Geçmişteki ihmaller ve eksikler de soruşturma kapsamında ele alınmış, gereken adımlar atılmıştır.

“NİYET MAĞDURUN HAKKINI SAVUNMAKSA, BİZ BUNU ZATEN YAPIYORUZ”

Ülkemizde çocuklara yönelik taciz, tecavüz, reşit yaşa ulaşmadan evlilik gibi hususlardaki hassasiyetimizi biz kimseye sorgulatmayız. Türkiye’de bu konuyla ilgili en önemli hukuki ve fiili reformlar bizim hükûmetlerimiz döneminde hayata geçirilmiştir. Bay Kemal, sen bunlardan anlamazsın, senin böyle bir hassasiyetin de yok. Söyleyeceklerim var şimdi, kendini ona göre ayarla, kendine ona göre de çekidüzen ver. Son hadisede de aynı hissiyatla hareket ettik, aynı tutumu ortaya koyduk, ilk günden itibaren aynı karalılıkla davrandık.

Ancak, bu konudaki tartışmalarda gördüğümüz bir riyakârlıktan duyduğumuz rahatsızlığı da burada ifade etmek istiyorum. Her şeyden önce böyle bir hadiseyi milletimizin inancıyla ve o inancın temsilci kurumlarla irtibatlandırmak, en hafif ifadesiyle ahlaki olmayan bir çarpıtmadır. Diyanet İşleri Başkanlığımızın en üst düzeyde görüşünü dile getirdiği, yanlışlığını belirttiği, kınamasını yaptığı bu meseleyi hâlâ dinimizle ilişkili hâle getirmek, ancak art niyet ürünü olabilir. Esasen biz niyet okumasını doğru bulmayan bir anlayışa sahibiz. Benzer başka olaylarda suçun şahsiliği ilkesini önümüze çıkartanların bu hususta yaptıkları genellemeler bizi mecburen niyetleri sorgulamaya itmektedir. Şayet niyet mağdurun hakkını savunmaksa, biz bunu zaten yapıyoruz, sonuna kadar da yapacağız. Ama biz bu çevrelerden mesela PKK’nın annelerinin kucağından kaçırıp dağa götürdüğü, eline silah verdiği, liderlerinin her türlü istismarına maruz bıraktığı 12-13 yaşındaki kızlarımız için de aynı tepkiyi bekliyoruz. Bay Kemal, Diyarbakır annelerini kaç kere ziyaret ettin? Kızları, 12-13 yaşında yavruları evlerinde, ellerinden alınıp kaçırılan bu gözü yaşlı anneleri acaba kaç kere ziyaret ettin?

Mesela, yine bir siyasi partinin teşkilatlarında ve belediyelerinde yaşanan onlarca benzer istismar iddiasının üzerine de aynı kararlılıkla gitmesini bekliyoruz, hadi gidin bakalım, bunu da yapın. Mesela 12-13 yaşındaki kız çocuklarımızın teşhir vitrini hâline dönüşen sosyal medya mecralarına benzer rezilliklerin yuvası durumundaki mekânlara karşı yürüttüğümüz mücadeleye de destek bekliyoruz. Diyarbakır Annelerinin evlatlarını örgütün pençesinden kurtarmak için verdikleri mücadeleyi yıllardır göz ardı edenlerin bu konuda sergiledikleri ataklığın sadece insani ve ahlaki ilkelerden kaynaklandığına nasıl inanacağız? Kendilerine yakın gördükleri bir kurumdaki daha rezil istismar olayını örtmek için suçun şahsiliği ilkesinin ardına saklananların, son hadiseyi dindar kesimlerin tamamını rencide etmenin aracı hâline getirmeye çalışmaktaki samimiyetine nasıl inanacağız?

Bir kez daha altını çizerek söylüyorum; biz mağdurun ilk başvurusundan itibaren tüm kurumlarımızla meseleyi zaten sahiplendik. Adalet Bakanlığımızla, İçişleri Bakanlığımızla, Aile Bakanlığımızla takipçisi olduk ve takipçisiyiz. Bu konuda tepkisini gösteren her vatandaşımızın hassasiyetinin başımızın üzerinde yeri vardır. Öyle sırtınızı Parlamentoda dönmek suretiyle siz benim Bakanıma ders veremezsiniz. Siz sırtınızı dönmekle, aslında başka şeyler yaptığınızın da farkında değilsiniz. Biz PKK’nın istismar ettiği çocuklarımıza, Parlamento’daki uzantılarına, kendi bünyelerindeki taciz-tecavüz olaylarına, sosyal medya ve benzeri mecralardaki rezilliklere göz yumanların bu hadise üzerinden insanlarımızın bir kısmının değerlerine saldırarak onlara linç uygulamaya kalkışmasına rıza göstermiyoruz.

Vatandaşlarımız müsterih olsun; her türlü haksızlık, hukuksuzluk, vicdansızlık, ahlaksızlık gibi bu konuyu da her seviyede takip etmeyi ve neticelendirmeyi sürdüreceğiz.

Enerjinin her alanında son 20 yılda çok önemli gelişmeler kaydettik. Bilindiği gibi, 2020 yılında uzun zamandır hasretle beklenen müjdeyi Fatih Sondaj Gemisi’nin Tuna-1 kuyusunda yaptığı keşifle verdik. Ardından gelen yeni keşiflerle birlikte bugün 540 milyar metreküplük bir rezerve ulaştık. Bölgedeki yeni keşiflerle ilgili gelişmeleri çalışmalar nihayete erdiğinde kamuoyuyla paylaşmayı sürdüreceğiz. Şu anda bütün dikkatimizi yerli gazımızı Cumhuriyetimizin 100. yılında milletimizle buluşturmaya hasretmiş durumdayız. Günlük 10 milyon metreküp gaz üretimiyle başlayacak, inşallah bunu 40 milyon metreküpe kadar çıkartacağız. Hâlihazırda Karadeniz’de Fatih, Yavuz ve Kanuni’yle birlikte 51 gemi faaliyet gösteriyor. Ayrıca, karada ve denizde 8 bin kişi kesintisiz çalışıyor. Denizin 2200 metre altına 170 kilometrelik boru yerleştirme işlemini tamamladık. İlk keşfimizi yaptığımız Tuna-1 kuyusundan itibaren 15 arama, tespit ve üretim kuyusunun sondajını bitirdik. Gazı karada işleyecek Filyos Doğal Gaz İşleme Tesisi’nin yüzde 85’ini tamamladık. Batı Karadeniz Gaz Ölçüm İstasyonu ile gazı ulusal şebekeye bağlayacak 36 kilometrelik boru hattının inşasını bitirdik ve testlere başladık.

Sadece Karadeniz gazıyla yetinmedik, boru hatlarımızı, gaz depolama tesislerimizi de geliştirdik. Bugün 7 uluslararası petrol ve doğal gaz boru hattına ikisi kara, ikisi deniz dört LNG tesisine, iki yeraltı doğal gaz depolama tesisine sahibiz. Yeraltı doğal gaz depolama tesislerimizin kapasitesi yaklaşık 6 milyar metreküpe ulaştı. Bunu 10 milyar metreküpe çıkartacağız. Cuma günü genişletme fazıyla 4,6 milyar metreküp hacme ulaşan Silivri Yeraltı Doğal Gaz Depolama Tesisimizin açılışını gerçekleştireceğiz. Ayrıca, doğal gaz fiyatlarının serbest piyasada oluştuğu organize toptan doğal gaz piyasasını 4 yıldır başarıyla işletiyoruz. Saros’ta inşası süren gemilerle gelen doğal gazın ulusal şebekeye aktarılmasını sağlayan tesisimizin açılışını da yakında yapıyoruz.

Doğal gazdaki gelişmeler yanında karada da petrol arama faaliyetlerimizi yoğunlaştırdık. Daha önce ‘petrol yok’ diye beton dökülen kuyulardan da, terör nedeniyle terk edilmek zorunda kalınan bölgelerden de petrol üretmeye başladık. Türkiye Petrolleri’nin 5 yıl önce yaklaşık 40 bin varil olan günlük üretimi, bugün 65 bin varile çıktı, özel sektörü de dâhil ettiğimizde bu rakam yaklaşık 80 bin varili buluyor. Daha fazla sismik araştırma, daha fazla sondaj ve verimliliği arttırıcı yöntemlerle Cumhuriyet’imizin 100. yılında günlük üretimimizi 100 bin varile çıkartmayı hedefliyoruz.

Salgın döneminde pek çok petrol ve doğal gaz şirketi havlu atarken, Türkiye Petrolleri arama ve üretim faaliyetlerine hız verdi. Sadece 2021 yılındaki 34 yeni keşifle mevcut rezervimize 71 milyon varil daha ekledik. Bu yıl 95’i arama ve 55’i üretim olmak üzere 150 kuyuda sondaj programı yaptık. Diyarbakır’daki Mermer-1, Hançerli-5 ve Demirkuyu-1 kuyularımızda 3 yıl önce 22,5 milyon varil rezerv petrol keşfetmiştik. Adana’da Çukurova sahasında 8 milyon varillik yeni bir rezerv keşfettik, 5 kuyuda günlük 1500 varillik üretime başladık. Yeni açılacak kuyularla buradaki üretimimizi peyderpey arttıracağız.

Terörden temizlenen Gabar Dağı’nda mayın temizliği çalışmalarında şehit olan jandarmamız Esma Çevik’in adını verdiğimiz bölgede 150 milyon net petrol rezervine sahip yeni bir saha keşfettik. Dünyada 2022 yılında karada yapılan en büyük 10 keşiften biri olan bu sahadaki rezervin değeri günümüz fiyatlarıyla yaklaşık 12 milyar dolara denk geliyor. Petrol kalitesi oldukça yüksek olan bu bölgedeki dört kuyuda günlük 5 bin varillik üretim yapıyoruz. Kuyu sayımızı süratle arttırarak buradaki petrol üretimimizi çok daha üst seviyelere taşıyacağız.

“KURULU ENERJİ GÜCÜMÜZÜ ÜÇ KAT ARTIŞLA 100 MEGAVATIN ÜZERİNE ÇIKARTARAK, KENDİ KENDİMİZE YETME YOLUNDA ÖNEMLİ BİR MESAFE KAT ETTİK”

Petrol arama ve sondajcılığının son yıllarda hızlı bir artış göstermesinin en önemli nedenlerinden biri de, bu alanda yaptığımız teknoloji yerlileştirme faaliyetleridir. Son 3 yılda hayata geçirdiğimiz 113 yerlileştirme projesi sayesinde 123 milyon lira tasarruf ettik. Daha önemlisi, yerli petrol ve doğal gaz ekipmanları üreten endüstrimizin üretim ve teknoloji kapasitesinin gelişimine önemli katkılar sağladık. İleri teknoloji, sualtı robotu, yerli sondaj kulesi, millî yazılım platformu ve daha pek çok ekipman artık Türk malı imzası taşıyor. Enerji sepetimizi nükleer güç santralinden güneş ve rüzgâra kadar tüm imkânlarla genişleterek kendi kendimize yeterliliğimizi en üst seviyeye çıkartmakta kararlıyız.

Kurulu enerji gücümüzü üç kat artışla 100 megavatın üzerine çıkartarak, bunun yüzde 54’ünü de yenilenebilir kaynaklara dayandırarak kendi kendimize yetme yolunda önemli bir mesafe kat ettik. Bu tablodaki her 1 puanlık artışın 600 milyon dolara tekabül ettiğine dikkatlerinizi çekmek isterim.

Küresel krizlerin dünyada zaten bozuk olan sosyal adaletsizliği büyüttüğü bir dönemde biz her alanda olduğu gibi bu hususta da diğer ülkelerden ayrışıyoruz. Yaşanan gelişmeler bizi sosyal yardımları sadece en temel ihtiyaçlarına ulaşamayan vatandaşlarımızla sınırlı olmaktan çıkartıp daha kapsayıcı bir yaklaşımla yeniden ele almaya yöneltmiştir. Sosyal yardım politikamız, yoksulluk sınırının altına düşenleri kollama yanında, günümüz gerçeklerine uygun şekilde insanlarımızın hayat standartlarını daha yüksek bir seviyede tutmayı amaçlıyor. Bu anlayışla, hayata geçirdiğimiz ve sürekli geliştirdiğimiz son sosyal yardım projemiz, Türkiye Aile Destekleridir. Temmuz ve Kasım ayları döneminde Türkiye Aile Destekleri kapsamına giren 2,8 milyon hanemize toplam 9,2 milyar lira nakdi kaynak aktardık. Bu ay aynı proje dâhilinde 3 milyon haneye 3,8 milyar lira daha nakdi kaynak aktarımı yapacağız.

Eskiden beri devam eden engelli ve yaşlı aylıklarının ödemelerini de titizlikle sürdürüyoruz. Kasım ayında 1,3 milyon yaşlı ve engellimize 2,1 milyar lira ödedik, Aralık ayında da aynı miktar ödemeyi gerçekleştireceğiz.

Yine Kasım ayında 9,4 milyon ihtiyaç sahibi vatandaşımızın 2,9 milyar lira tutarındaki genel sağlık sigortasını ödeyerek ücretsiz sağlık hizmeti alabilmesini sağladık.

Doğal gaz tüketim desteği için Kasım ayında 386 milyon lira ödeme yaptık.

Türkiye çapındaki binin üzerinde sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfımıza ihtiyaç sahibi vatandaşlarımızı aktarılmak üzere her ay gönderilen payı 224 milyon liradan 450 milyon liraya çıkardık. Böylece sadece Kasım ayında sosyal yardım programları üzerinden vatandaşlarımıza aktardığımız kaynak 10,2 milyar lirayı bulmuştur. Aralık ayında da 10,3 milyar liralık bir kaynakla vatandaşlarımızı desteklemeyi sürdüreceğiz. Kasım ve Aralık aylarındaki tutarı 20,5 milyar liraya ulaşan bu sosyal destek ödemeleri yeni yılla birlikte katlanarak artacaktır.

İhtiyaç sahibi vatandaşlarımız ile belirli konularda desteğe ihtiyaç duyan insanlarımızı çekinmeden valiliklerimiz ve kaymakamlıklarımız üzerinden ilgili kurumlarımızla irtibata geçmeye davet ediyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti hamdolsun her bir insanına sahip çıkacak, zor gününde yanında olacak güce ve dirayete sahiptir. Bu çerçevede hayata geçireceğimiz yeni bir sosyal yardım faaliyeti de, şimdi gençlerimize sesleniyorum, öğrencilerimize sesleniyorum, biliyorum ki merakla bekliyorlar, nedir o? Başarı teşvik programıdır. Sosyal yardım alma hakkına sahip ailelerimize mensup devlet okullarında okuyan ve sınıflarında dereceye giren ilk ve ortaöğretim öğrencilerimize net asgari ücretin yüzde 60’ına kadar, yükseköğretim öğrencilerimize net asgari ücret kadar dönem arasında yapılacak şekilde başarı desteği vereceğiz.

Ayrıca, 4 yıllık örgün eğitim yapar yükseköğretim kurumlarını kazanan aynı kapsamdaki öğrencilerimize aylık 100 lira destek ödemesi yapacağız. YÖK’ün belirlediği dünyada ilk 500 üniversiteye girme hakkı kazanan aynı kapsamdaki öğrencilerimize devletlerinin yanında olduğunu hissettirecek başarı destekleri sağlayacağız.

Sosyal yardım alan hanelerdeki meslek lisesi mezunu öğrencilerimiz ile lise sonrası meslek edindirme kurslarına giderek iş hayatına atılacak gençlerimize de net asgari ücrete orantılı desteğimiz olacak.

Yine aynı durumdaki ailelerimizin evlatlarından işe girmek için gereken merkezi sınavlar ile bilim, spor ve sanat yarışmalarına katılanların ihtiyaçlarını biz karşılayacağız. Detayları Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımızca açıklanacak bu program için 1,5 milyar liralık bütçe ayırdık.

Geleceğimizin teminatı evlatlarımızı eğitimlerini destekleyerek hayata hazırlanmalarına katkı sağlayacak bu programın ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Düzce ve çevresinde 23 Kasım’da yaşanan depremin etki alanındaki esnaf ve sanatkârımıza da bir müjde vermek istiyorum. Depremden doğrudan zarar görüp-görmediklerine bakılmaksızın bu bölgedeki esnaf ve sanatkârımızdan Halkbank’tan Hazine ve Maliye Bakanlığı destekli kredi kullanmış olanların ödemeleri 3 ay süreyle ertelenmiştir. Böylece, 7 binden fazla esnaf ve sanatkârımız 700 milyon liralık bir kredi geri ödeme yükünü 3 ay süreyle erteleme imkânına kavuşmuştur. Erteleme kararımızın Düzce’deki hak sahiplerine hayırlı olmasını diliyorum.

Bugünkü son müjdemizi de üniversite öğrencilerimize vermek istiyorum. Yükseköğrenim öğrencilerimizin kredi burs miktarını; hatırlayın, biz göreve geldiğimizde ne veriyorlardı? 45 liracık, verdikleri buydu. Bu yıl itibariyle, lisansta 850 lira idi, şimdi bunu 850 liradan 1250 liraya çıkarıyoruz, yüksek lisansta 1700 liraya, doktorada 2550 liraya yükseltmiştik.

Ayrıca, geçtiğimiz Temmuz ayında daha önce kredi almış öğrencilerimizin geri ödemelerindeki TEFE-TÜFE oranlı güncellemelerin tamamını silerek, sadece anapara ödemesini sağlayan bir düzenlemeye gittik. Böylece, 3,3 milyon öğrencimizi 27 milyar liralık bir maddi yükten kurtardık.

Bununla kalmadık, 2022-2023 döneminde ücretlere zam yapmayarak öğrencilerimizin geçen yılki fiyatla yurtlarımızda barınabilmelerini sağladık. Yine yurtlarımızda kalan öğrencilerimize verdiğimiz barınma yardımını da aylık 750 liradan 1800 liraya çıkardık. Hamdolsun, bu yıl 850 bin kişiyle yurtlarımızda rekor barınma sayısına ulaştık.

Şimdi de Gençlik ve Spor Bakanlığımızdan kredi veya burs alan 1 milyon 424 bin öğrencimize önümüzdeki yıl ödeyeceğimiz rakamı açıklıyorum; evet, 2023 yılı kredi burs rakamını lisans öğrencilerinde 850 liradan 1250 liraya, yüksek lisans öğrencileri için 1700 liradan 2500 liraya, doktora öğrencileri için 2550 liradan 3750 liraya çıkartıyoruz. Yeni kredi ve burs rakamlarının tüm öğrencilerimize hayırlı olmasını diliyorum.

Yani tekrar etmemi isterseniz tekrar edeyim; lisans öğrencileri için 850 liradan 1250 liraya, yüksek lisans öğrencileri için 1700 liradan 2500 liraya, doktora öğrencileri için 2550 liradan 3750 liraya çıkartıyoruz. Yeni kredi ve burs rakamlarının tüm öğrencilerimize hayırlı olmasını diliyorum.”


12.12.2022 22:01:55