İngiltere, İsviçre ve Almanya’yı kapsayan seyahate çıkan Başbakan Ahmet Davutoğlu, Londra yolunda beraberindeki gazetecilerin sorularını cevapladı. Terörle mücadeleden akademisyelerin bildirisine dış politikadan Suriye meselesine dair önemli mesajlar veren Davutoğlu, Doğu’ya yönelik planı ilk defa açıkladı.
Bakanlar Kurulu’nda görüşülecek ‘Terörle Mücadele Master Planı’nın detaylarında neler var?
Bunun birkaç ayağı var. Operasyon öncesi, operasyon süreci ve sonrası…. Hepsi birbirini tamamlayan adımlar. İyi bir planlama yapmazsanız 3 ay sonra bir operasyona daha ihtiyaç hissedersiniz. Taviz vermeyeceğiz. Silopi’de şu anda operasyon süreci büyük ölçüde tamamlandı. Bütün mahalleler, bütün sokaklar temizlendi. Eskiden olduğu gibi sokaklar temizlenip geri çekilinmeyecek. Oralarda daha düzenli işleyen bir güvenlik varlığı söz konusu olacak. Cizre’de de büyük ölçüde bu aşamaya doğru geliniyor. Sur’da da aynı şekilde. Yavaş yürümesinin nedeni; o barikatlara yerleştirilen mayınlar. Sivil kayıpların en düşük seviyede tutulması için adım adım gidiliyor bazı yerlerde. Esnafın da kayıpları karşılanacak. Sur’a tekrar 5 milyon TL gönderdik.
Esnafın “Afet bölgesi ilan edilsin” şeklinde bir talebi vardı…
Her türlü destek verilir ama “kalıcı bir afet bölgesi” tanımı doğru değil. O zaman “Hayatı normale döndürdük” diyemeyiz. Soma’daki gibi imkanların çoğu sağlanacak. Mesela, Sur dışında Diyarbakır’ın hayat akışında bir problem yok. Onlar olayları bölgede kalkışmaya dönüştürmek istedi. Birçok yerde özerklik ilanı, arkasından halk peşlerinden gidecek, büyük bir kalkışma olacak. Sonra bir şey ilan edecekler kendilerince. Bir kere bu olmadı. Biz çok başarılı bir şekilde önce bunları dağlarda izole ettik. Sonra ilçelerde yoğunlaştıkları belli yerlerde izole ettik. Şimdi militanlarını ayakta tutmak için “Marttan sonra başka yerlerde de bu işlere kalkışacağız” diyorlar. Van’da öyle bir niyet hissettik. Edremit’teki bir baskında ne kadar yoğun silah yakaladık. Arkadaşlara “Cizre’ye Sur’a yoğunlaşıp diğer yerleri ihmal etmeyelim” demiştik. Zaten bu başarılı gittiği için Çınar’daki saldırıyla dikkatleri başka yere çekmeye çalıştılar.
Bölücü örgüt, Silopi’de haince bir plan yaptı. 7 cenaze vardı. Bu sayı sonra belki bir iki artmış olabilir. Israr ettiler, bize teslim edin diye. 15 gün tutuyor, ardından ailelere veriyorduk öncesinde. Genelge yayınladık. 3 gün tutulacak. 3 gün sonra gelip alan yoksa defnedilecek ve aileye yeri haber edilecek. Çünkü, cenazelerimizi gömemiyoruz diye istismar ediyorlar. Halk bunlara destek vermediği gibi operasyonların da yanında durdu. Vatandaşlarımıza müteşekkiriz.
Bir önemli başarı ise, asker-polis işbirliğinin ve koordinasyonunun mükemmel olması. İlk defa bu kapsamda bir harekâtı birlikte yapıyorlar. Hiçbir koordinasyon eksikliği yok. Şimdi yapacağımız şey; hayat akışını normalleştirmek, ekonomik hayatı canlandırmak. Cizre’nin Nur mahallesine zaten 80’li 90’lı yıllardan beri girilmezdi. Şimdi yok. Her mahallede bunu gerçekleştireceğiz. Gereken yerde kentsel dönüşüm yapacağız. Yalnız kentsel dönüşüm denilince akla hemen imar dönüşümü falan gelmesin. Mesela; Sur’da tarihî doku niteliği taşımayan, virane şeklindeki yapılar tasfiye edilip o dokuya uygun yapılar söz konusu olacak. Sur, kadim medeniyetin en önemli mekanlarından biri. Terör ve virane odağı haline geldi. O viraneler kaldırılıp bir de öyle şeyler yapmışlar ki zaten evlerin oturulacak hali kalmamış. İdari bazı tasarruflarımız olabilir. Cizre’nin ve Yüksekova’nın il merkezi haline dönüşmesi gibi. İçel ve Mersin denir ya… Şırnak’a gidenler bilir. Çok dar bir şeyin içinde. Halbuki Cizre, çok geniş bir alan. Aynı şekilde Hakkari’nin genişlemesi zor. Yüksekova genişliyor fakat vilayet yapılanması haline dönüşmediği için uygun bir güvenlik ya da hizmet alt yapısı olmuyor.
Yani şehir merkezi taşınacak…
Bunu planlıyoruz. Üzerinde çalıştığımız hususlardan biri. Diyarbakır’a olan muhabbetimi, Sur’a olan özel ilgimi herkes bilir. Bizzat takip edeceğim. Bütün o tarihî eserler restore edilecek. Rumeli’de restore etmedik tarihî eser bırakmadık. Sur’u mahrum ve mahzun bırakır miyiz? Tek bir rant unsurunun da oraya girmesine izin vermeyeceğiz. Orijinal Diyarbakır’ın mimarisi korunacak. Gerekiyorsa özel bir kanun çıkaracağız. Çevre Şehircilik ile Kültür Bakanı’mıza söyledim. Böyle tarihî niteliği olayan şehirlerin merkezi kanunla korunacak. Mardin, Konya, Amasya, İstanbul gibi…
‘Herkesi ikna etmek amacıyla çalışacağız’
Yeni anayasa çalışmalarında somut bir neticeye ulaşılması mümkün mü?
Diplomaside onlarca kriz yönetimi var. Biz, mutabakat sağlanması gereken süreçlerin içinde olduk. Anayasa da böyle bir şey. Nihayetinde mutabakat sağlanması gerek. İran’ın nükleer görüşmelerini hatırlıyorum. Çok çetin geçti. Bir gazeteci dostumuz, “Yüzde 5 ancak ihtimal var” demişti. Diplomaside yüzde 5 çok büyük oran. Ama anayasa böyle bir konu değil. Yani yüzde 5 olarak görmüyorum. Daha yüksek görüyorum. Eğer mutabakatı başarabilirsek Tanzimat’tan bu yana çağdaşlaşma tarihinin en büyük adımı olur. Onun için çok düşük bir oran bile olsa bütün emeği sarf etmeye değer. Görüşmelerdeki nezaket ortamı, konuyu ele alış biçimi, beni ümitlendirdi. Meselenin yüzde 70’i psikolojiktir. Yüzde 20-25’i siyasi iradedir. Teknik detay, yüzde 5-10 düzeyindedir. Şu veya bu maddenin nasıl olacağı daha az önem taşıyor. Mesela; 20 sene önce bunu tartışıyor olsaydık muhtemelen MHP başkanlık lehine konuşuyor olurdu. Ben sayın Türkeş’le ilgili ciddi bir tez yazmış biri olarak ne yazdığını biliyorum. Kendilerine de söyledim, “Ne olur şu konjonktürden çıkalım” diye. 30-40 sene sonra hiçbirimiz yaşıyor olmayacağız. Sayın cumhurbaşkanımızı meselenin içine çekmeyelim. Gelin tartışalım. Ancak son bir hafta içinde konjonktürel gelişmelerin etkisi altında kalınarak söylenenler, beni üzdü. Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları, üzücü. 1 sene önce halkın yüzde 52’sinin desteğini almış cumhurbaşkanını, seçilmiş birini, sen “dikta” diye suçlarsan tartışmayı sürdüremeyiz. 1 Kasım seçimlerinden sonraki temel ödevim, toplumsal gerilimi düşürerek yapısal reformların makul şekilde konuşulabileceği ortam hazırlamak. Akademisyenlerin yayımladığı bildiri, Kılıçdaroğlu’nun kongre konuşması bir anda kutuplaştırıcı ortam çıkardı. Tehlike burada. Yoksa teknik detaylarında çok daha kolay yol alabileceğimizi düşünüyorum.
Partilerle uzlaşma sağlanamazsa bir B planınız var mı? Partiler içerisinden 14-15 vekille uzlaşma konusu aranabilir mi?
Tek tek milletvekilleri üzerinde Güneş Motel gibi kullanılan yöntemlere dayalı bir siyasi çözümü doğru bulmam. Milletvekillerimizin hepsi -siyasi parti ayrımı yapmadan söylüyorum- onurlu insanlardır. Nihayetinde bir oylamaya gidildiğinde herkes tek başına karar verir. Yani anayasa oylaması kollektif bir karar alacak, ooylama değil. Anayasa konusunda bütün milletvekilerinin kendi vicdanlarıyla tek tek karar almaları gerektiğini düşünüyorum. O aşamaya gelmeden başarmamız gereken husus, partilerarası bir mutabakattır, toplum içinde mutabakattır. Mümkün olduğunca geniş bir taban. 380 milletvekilimiz de olsaydı aynı süreci işletirdim. Toplumun en zıt kesimlerinin de katkıda bulunacağı bir yolu tercih ederim. Herkesi ikna etmeye çalışacağız. Olmadığı zaman başka şeyler düşünülür. Anayasa konusunun kişileri tek tek ikna etmeye dayalı bir pazarlık konusu olmasına asla izin vermem.
‘Önemli olan Türkiye ile ABD’nin aynı perspektiften bakması…’
ABD Genelkurmay Başkanı Türkiye’ye geldi. Suriye’deki gelişmelerle ilgili ortak bir noktada buluşuldu mu?
Kendisiyle uzun, faydalı bir görüşme yaptım. Döndüğümüzde de Biden gelmiş olacak. Kendisine de, sayın Obama’ya da daha önce ifade ettim. Önemli olan; Türkiye ile ABD’nin aynı perspektiften olaya bakmasını temin etmek. Yani eğer bir karşılıklı güvensizlik hali olursa bu her iki ülkenin de çıkarlarına aykırı. Bölgeye de en fazla zararı verecek olan husus budur. Türkiye’nin güvenlik kaygılarını gözetmeyen bir çözüm Suriye’de yaşayamaz. Türkiye ile iyi geçinmeyen bir rejim de Suriye’de rahat edemez. 5 sene önce bir ihtilal yönetiminin Avrupa tarafından destekleneceğini söyleselerdi inanmazdım. Öyle bir strateji eksikliği yaşandı ki, alan Rusya ve Suriye’ye bırakıldı. Fiilen Suriye, Rusya’nın işgali altında. Böyle bir tablonun ortaya çıkmasının sebebi, Batı ülkelerinde Suriye’nin güvenliği açısından ortak bir anlayışın getirilmemesi etkili oldu. Şimdi bunu getirmeye çalışıyoruz.
Akademisyenler meselesi…
Konuşmalarımda metnin söylediği şeylerin sonucundan daha çok metnin arkasındaki zihniyeti deşifre etmeye çalıştım. Burada yanlış bir zihniyetin egemenliği var. Onların kanaatlerini sorgulamaktan çok, o kanaatlerin açıklama yöntemine eleştiri getirdim. Doğu’da bir devlet katliamı var da hiç terör örgütü yok mu? Olgusal gerçekliğe bu uyuyor mu? Bir akademisyenin fikir özgürlüğü denildiğinde uyması gereken ahlakî kriterlere de uymuyor. Birçok akademisyeni özeleştiriye zorlamamız lazım. Yoksa bugün bu dosya kapanır, yarın başkası açılır. Benimle hesaplaşmak istiyorlarsa, buna hazırım. Bana tek bir demokratik hukuk devleti göstersinler ki, meşru güvenlik güçleri dışında başka bir güce izin vermiş olsun. PKK’nın silahı orada dursun ama polis dokunmasın. Bunu herhangi bir şekilde savunmak demokratik bir ülkede mümkün mü?..Türkiye’de meseleyi tartışacak bir Meclis var. Böyle bir de fakto duruma kimse tahammül etmez. O metin kesinlikle akademisyenlerin elinden çıkmamıştır. Bir yerden çıktı, onlar da imza attı. Aydın’ın en önemli vasfı, sürü psikolojine kapılmamasıdır. Birçok arkadaşım bana ‘Görmeden imza attık’ dedi. Bu, kabul edilebilir bir tutum değil. Esas sorumlu, o metni bu şekilde çıkarmış olanlara. Yoksa ben, bu metne imza atanların özeleştiri yapacaklarına inanıyorum. Orada eleştiri varsa göğüslemeye hazırız. Bir polis aracına cenaze takılıp sürüklendiğinde biz özeleştiri yaptık. Bizim de aynı eleştiriyi aydınlardan beklememiz doğrudur diye düşünüyorum.
19.01.2016 09:16:00