Nefret suçlarının giderek damga vurduğu bir çağın yaşandığını belirten Çelik, “Peygamber Efendimize hakaret edenleri, bu hakaretleri ile baş başa bırakıyoruz. Mevlid-i Nebi haftasında, onun büyük mesajının insanlığa daha çok duyurulması için hepimizin gayret göstermesi gerektiğinin altını çiziyoruz” dedi.
Ermenistan’ın Azerbaycan’a düzenlediği alçak saldırılara değinen Çelik, “Ermenistan’ın işgalinden 27 yıl sonra kurtarılan bölgelerin haberini almak bizi mutlu etmekte. Bu arada Azerbaycan saldırıya uğrarken sesi çıkmayanların, Ermenistan kendi vatan topraklarını kurtarmaya başlayınca hemen bir takım ateşkes girişimi içerisinde bulunmalarını ibretle izledik. Ermenistan’a verilen silahları, safında çatışan teröristleri görmezden gelenlerin, Azerbaycan’ın vatan savunmasına leke sürmek için ne tür kara propaganda yaptıklarını gördük. Bu arada yöntem olarak bazıları ateşkes mekanizmasını kullanmaya çalıştılar. 18 Ekim’de yürürlüğe girmesi gereken ateşkes çok az bir zaman geçtikten sonra Ermeniler tarafından hemen ihlal edildi. Böylece bir kere daha Ermenistan’ın burada diplomasi istemeyen siyasi müzakere istemeyen taraf olduğu görüldü.23 Ekim itibariyle Ermenistan’ın Azerbaycan’daki sivil yerleşim yerlerine saldırması neticesinde 63 sivil hayatını kaybetti, 298 kardeşimiz yaralandı. Bizim açımızdan Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü ve egemenliği kırmızı çizgidir. Ermenistan burada saldırgan taraftır. Ermenistan zaten işgal ettiği topraklarda daha da işgali büyütmek için bir saldırı gerçekleştirmiştir. Azerbaycan silahlı kuvvetlerinin güçlü bir şekilde bu saldırıya cevap vermesi neticesinde geri püskürtülmeye başlanmıştır. Burada soruna çözüm bulmak isteyenlerin ilk olarak Ermenistan’ın işgali meselesini masaya yatırmaları gerekiyor. Ermenistan’ın bu işgalden vazgeçirilmesi gerekiyor. Oralar herkesin kabul ettiği gibi Azerbaycan’ın toprağıdır. Türkiye Azerbaycan’ın bu vatan savunmasında sonuna kadar yanındayız” açıklamasında bulundu.
“Samimi bir müzakere isteniyorsa Türkiye’den daha güçlü bir müzakere devleti bulunamaz”
Yunanistan’ın sahada fiili durum oluşturmak gibi bir tutumdan vazgeçmesi halinde müzakere kapısının her zaman açık olduğunu kaydeden Çelik, şunları söyledi:
“Cumhurbaşkanımız ‘masadan kaçan taraf olmayacağız’ diyerek müzakerenin ne kadar önemli olduğunu ifade etmişlerdir ve her zaman da şunu söylüyoruz: Türkiye Cumhuriyeti bir müzakere devletidir ama sahada fiili durumu oluşturup bir dayatma ortaya koyacakları zaman kuşkusuz Türkiye Cumhuriyeti gereken cevabı verecek kudrete, deneyime ve kararlılığa sahiptir. İstikrarı bozan taraf, müzakereyi istismar eden taraf Yunanistan olduğu için bir fiili duruma hiçbir zaman müsaade edilmesi söz konusu olmayacaktır. Müzakere isteniyorsa sahici, gerçekçi ve samimi bir müzakere isteniyorsa Türkiye Cumhuriyetinden daha güçlü bir müzakere devleti bulunamaz ama müzakereyi bir istismar aracı olarak kullanıp sahada fiili bir durum oluşturmak peşinde koşanlar varsa da Türkiye Cumhuriyeti Devletinin buradaki kararlılığı esastır.
Bizimle olan bu sorunlarının yanı sıra Yunanistan Girit Adası’nın güneyine doğru bir takım çalışmalar yapacağını söyleyerek Libya’nın hak ve menfaatlerini de ihlal etmeye çalışıyor. Bu Yunanistan devleti için bir alışkanlık haline gelmiş. Türkiye’nin Libya ile yaptığı anlaşma BM’ye de bildirilmiştir ve esastır. Libyalı kardeşlerimizin darbeci Hafter’in işgalinden kurtarılması sürecinde Yunanistan ve Fransa başta olmak üzere bütün bunların Hafter’e nasıl destek verdiklerini gördük. Libya’nın toprak bütünlüğü, Libyalıların sahipleneceği bir çözümün ortaya çıkması konusunda herkesin hassas olması gerekiyor.”
S-400
S-400 hava savunma sistemi tartışmaları ile ilgili de önemli açıklamalarda bulunan Çelik, Türkiye’nin etrafındaki tehditlerden doğan hava savunma sistemi ihtiyacının net olduğuna dikkat çekerek, “NATO’nun, Türkiye’nin bu ihtiyacı söz konusu olduğunda Türkiye’nin yardımına etkili bir şekilde koşamadığı da bellidir. Türkiye öncelikle NATO içerisinde bir sistem arayışına gitti ve Patriot temin etmeye çalıştı ama gerek süre gerek ortak çalışma gerek tedarik konusunda gerek finansman konusundaki şartlar Türkiye’yi tatmin eden bir durum ortaya çıkarmadı.
Bununla ilgili olarak S-400 tedariki bir tercih olarak değil, Türkiye’nin güvenliğinin bir gereği olarak önümüze gelmiştir. Şu anda da deneme ve sistem kontrolleri planlandığı şekilde devam etmektedir. Bir takım aşırı üslup sahipleri Türkiye’nin NATO üyeliğini sorgulamaya çalışıyor. Türkiye bir NATO üyesidir, bu tartışılmaz bir gerçektir. NATO içerisinde çok önemli bir güçtür ve NATO savunma sistemine şimdiye kadar en değerli katkıları vermiş ülkelerin başında gelmektedir. Türkiye’nin S400’leri kullanması bu kendi güvenlik ihtiyaçları açısından bir zorunlulukken NATO’nun bunlar komuta ve kontrol sistemlerinin altyapısına entegre edilmeyecek ve diğer NATO ülkelerinde örneğin Yunanistan’da S300 örneğinde olduğu gibi NATO kontrol sisteminden ayrı bir şekilde müstakil olarak kullanılacaktır.
Bu Türkiye’nin NATO üyeliği ile çelişen bir duruma sahip değildir. Burada bütün müttefiklerimizin Türkiye ile bu konuyu konuşurken müttefiklik dili içerisinde konuşması gerekiyor. Dünyanın her tarafında beraberce teröre karşı mücadele ediyoruz. Şimdi müttefiklerimizin herhangi bir şekilde tehdit veya taciz diliyle konuşması bu müttefiklik ilişkisinin ruhuna ve şimdiye kadar olan kazanımlarını uygun bir tablo ortaya çıkartmıyor” dedi.
“Macron’un, ‘Erdoğan’ı uyardım’ dediği sözler gerçek değil”
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un İslam karşıtı açıklamaları ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik kullandığı dile ilişkin ise Çelik, Macron’un, sistematik olarak takıntılı bir şekilde gerilimi tırmandırma politikası izlediğini söyledi. Çelik, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Macron, zaman zaman konuşmalarında ‘Sayın Erdoğan’ı şöyle uyardım’ gibisinden cümleler kuruyor. Bu cümlelerin hiçbiri doğru değil. Macron, Cumhurbaşkanımıza herhangi bir şekilde o cümleleri kurmamıştır, kuramaz. Cumhurbaşkanımızı kapalı bir ortamda ya da açık bir şekilde uyarması diye bir şey söz konusu değil. Macron, kendi kafasında bir senaryo yazıyor ve o senaryo çerçevesinde Cumhurbaşkanımız ile olan görüşmelerini bir propaganda gibi kullanmaya çalışıyor. Libya’daki politikası çöktükten sonra Macron, Cumhurbaşkanımızı ve Türkiye’yi hedefe koyan bir politik tutum içerisine giriyor. Hatta Türkiye ile benzer politikalar uygulayan bazı ülkelere tarihin yanlış tarafındasınız gibisinden taciz dili kullanan bir üslup içerisine giriyor. Macron’un, ‘Erdoğan’ı uyardım’ dediği sözler gerçek olmadığı gibi şu anda uyguladığı dış politikada gerçekçi bir dış politika değildir.”
“Macron’un bu sözleri DEAŞ gibi örgütlere ideolojik mühimmat sağlıyor”
En son ‘İslamcı radikalizm ile mücadele’ adı altında bir terör yasasını Bakanlar Kurulu’na göndereceğini söyledi. Kendi kafasına göre dinleri, insanları bir mühendislik faaliyetinden geçerek farklı formlara sokabileceğini düşünüyor. Bütün bu sözler ırkçılığı, nefret suçlarını, İslam düşmanlığını kışkırtan yaklaşımlardır. Macron’un bu sözleri DEAŞ gibi örgütlere ideolojik mühimmat sağlıyor. Yaptığı şey aslında Fransa toplumunun da huzurunu bozacak bir şey.
Temel olarak laik devlet kavramı Fransız siyasetinde çok merkezi vurguya sahip bir kavramdır. Laik devlet kavramına bu kadar referans verilen bir ülkede çıkıp Fransa İslam’ı üretileceğinden bahsetmesi ya da İslam’ı terörle yan yana kullanan bir metni terörle mücadele yasası adı altında bakanlar kurulundan geçireceğini söylemesi büyük bir basiretsizliktir. Oradaki Müslümanları taciz etmek, Avrupa’daki Müslümanların hayat tarzlarını kısıtlamaya çalışmak, camilere saldırmak sadece ve sadece oradaki ırkçıların işine yarar, Avrupa demokrasilerini yok etmek isteyen faşistlerin işine yarar ve bir de DEAŞ gibi zalim örgütlerin daha çok ideolojik mühimmat ve lojistik elde etmesine yol açar.”
Arap ülkelerinin İsrail ile normalleşmesine de değinen Çelik, “Normalleşme kararının ardından Batı Şeria’da, Netanyahu hükümeti 5 bin 400 ilave yasadışı yerleşime onay verdiğini açıkladı. Bu normalleşme çabalarının Netanyahu’yu bu radikal siyasetlerden hiçbir şekilde vazgeçirmediği, bu süreçlerin tek yönlü çalışan bir süreç olduğu, iki devletli çözüm perspektifini zedeleyen bir sonuç olduğu net bir şekilde görülmektedir” dedi.
“Bunun fikir özgürlüğü ile ilgisi yoktur”
Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’e yönelik saldırılar ve Hollanda Özgürlük Partisi Genel Başkanı Geert Wilders’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik paylaşımı gibi konuların, Avrupa demokrasileri üzerinde hassas olan herkesin titizlikle izlemesi ve takip etmesi gereken konular olduğunu vurgulayan Çelik, “Bu kavramların arkasına Avrupa’ya çok büyük acılar çektirmiş olan faşizmin yeni bir türünü saklıyorlar. Bugün İkinci Dünya Savaşından sonra yaptıkları soykırımın aynısını Müslümanlara yapmak isteyen faşistlerin aslında kendileri için bir alan açma çabasıdır bu. Buna direnmek her demokratın görevidir.
Fransa’daki öğretmenin öldürülmesinden de büyük bir üzüntü duyduğumuzu, o hunharca cinayeti kınadığımızı açık bir şekilde ifade ediyoruz ama Macron’un tutup kamu binaların o çirkin ve asla kabul edilemez karikatürleri yansıtması bize göre bir kışkırtmadır, bunun fikir özgürlüğü ile ilgisi yoktur. Macron’un ortaya koyduğu tavır Avrupa’da nasıl yanlış davranıların en bariz örneği olarak değerlendirilmelidir. Bundan ancak birbirinin siyasi ikizi olan Avrupa’daki ırkçılar ve DEAŞ gibi terör örgütleri memnun olur” diye konuştu.
“Türkiye bir müzakere devletidir”
Milli günlere denk gelen iki Navtex’in iptal edilmesi ve Türkiye ile Yunanistan arasındaki istikşafi görüşmelere yönelik sorulan bir soruyu yanıtlayan Çelik, şunları dedi:
“Görüşme mekanizması çok verimli işlemiyor. Burada Yunanistan’ın, birkaç kere Türkiye’yi suçlamasına karşı da açıklama yaptık. İstikşafi görüşmeler aslında yıllar evvel Yunanistan’ın masadan çekilmesi ile sona ermişti. Türkiye bir müzakere devletidir, samimi bir şekilde masaya oturulması arzu ediliyorsa sorunların çözümü için ve dosyaların tamamının ele alınması için İstikşafi görüşmeleri hiçbir zaman tek bir konunun ele alınması için biz kullanmadık. Yunanistan bunu da istismar ediyor.
Navtex ilanları konusunda, Yunanistan’ın bunları bir siyasi mücadelenin parçası olarak ilan ettiğini görüyoruz. Ama defalarca söyledik, onlar Navtex ilan ettiği zaman biz de ediyoruz. Fakat bizim bir hassasiyetimiz var. Biz milli günlerde bu şekilde herhangi bir tatbikat yapmıyoruz. O ülkelerin milli günlerine saygı çerçevesinde. Bunu muhatabımız olan devletlerden de bekleriz. Şu aşamada onlar bunu kaldırdığı için bizim de kaldırmamız gayet normal. Bundan sonra müzakere masasına kapsayıcı bir dosya ile ve samimi bir şekilde oturmak eğer söz konusu ise Yunanistan açısından Türkiye buna hazırdır.”
“Bu eğitimin PKK içerisinde gerçekleşmesi mümkün değil”
Hatay İskenderun’daki terör saldırısına ilişkin bir gazetecinin yönelttiği soruyu yanıtlayan Çelik, şu bilgileri verdi:
“Bunu yakından takip ediyoruz. Burada öncelikle güvenlik güçlerimizi bu dikkatleri, fedakarlıkları ve kahramanlıkları için tebrik ediyoruz. Belli ki bunların yaptığı hazırlık büyük bir katliama imza atmak üzereydi. Orada paramotor denilen bir cihazla geliyorlar. Bu eğitimin PKK içerisinde gerçekleşmesi mümkün değil. Onlara bu cihazları ve bu cihazları kullanma eğitimini kim veriyor bu tabi ki Türkiye’nin bilgisi dahilindedir. Bunlarla ilgili bir şey söylemek istemiyorum.
Hem güvenlik güçlerimiz çalışmalarını rahat bir şekilde yapabilsinler hem de netice itibariyle sonuçları alalım diye. Çok uzun zaman evvel özellikle PKK’nın Amanoslar tarafından giriş yapması ile ilgili çok kuvvetli bir mücadele verildi. Amanoslar PKK’dan büyük oranda, tamamına yakını temizlenmiş durumdadır. PKK burada yeni bir hat oluşturma imkanına kavuşamadı. Bu şekilde geliş biçimleri arkalarında bir destek olduğunu gösteriyor. Bu belli bir devletin desteği olmadan söz konusu olabilecek bir şey değil. Ayrıca bu cihazların eğitiminin de verildiği anlaşılıyor. Bu eylem püskürtülmüştür ve bunlar gerekli karşılığı almışlardır. Bundan sonrasında da her türlü eylem biçimine karşı hazırlığını Türkiye sürdürecektir.”
“Bir siyasetçiye hanımefendi üzerinden siyaset yapmak yakışmıyor”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Fransız ürünlerine boykot çağrısını, “Emine Hanım’ın 50 bin euroluk bir çantası var onu da Saray’ın bahçesinde yaksın” sözleriyle eleştiren Kılıçdaroğlu’na da yanıt veren Çelik, “Kılıçdaroğlu bir siyasetçidir. Bir siyasetçiye hanımefendi üzerinden siyaset yapmak yakışmıyor. Maalesef en temel değerlere riayet etmeyen bir tutum içerisine girebiliyor. Bugün hanımefendi ile ilgili kurduğu cümleler son derece yakışıksız cümleler. Siyasi mücadeleyi, polemikleri aileye taşımak son derece yakışıksız bir durumdur ve bunu şiddetle kınıyoruz. Aileler, kadınlar üzerinden siyaset yapma tavrı doğrudan şiddettir. Saygısızca bir yaklaşımdır ve kınanması gereken bir davranıştır” ifadelerini kullandı.
“Valimize karşı Kılıçdaroğlu’nun kullandığı üslup son derece yakışıksız olmuştur”
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya’ya yönelik kullandığı sözlere de tepki gösteren Çelik, “İstanbul Valisi ile ilgili, Bir siyasetçinin dil haznesi, anlatma kabiliyeti bu kadar zayıf olabilir mi? Bir derdi varsa, söyleyeceği bir şey varsa, eleştirisi varsa bunu son derece kişiselleştirmeyen, saygısızlık yapmayacak bir takım cümleler ile ortaya koyabilir ama tutuyor doğrudan hakaret ediyor. İstanbul Valisi çok deneyimli bir arkadaşımızdır. Yanlış bulduğu bir şey varsa Kılıçdaroğlu tabii ki eleştirebilir ama eleştirmiyor, doğrudan hakaret diline kaçıyor. İstanbul Valisi son derece deneyimli, birikimli ve iyi bir kamu idarecisi arkadaşımızdır. Sayın Valimize karşı Kılıçdaroğlu’nun kullandığı üslup son derece yakışıksız olmuştur” açıklamasını yaptı.